Din ve Gelenek
Ali Şeriati.
Maalesef biz, geleneği dinle karıştırdık. Biri ölümsüz diğeri değişken, biri her çağa hitap eden, diğeri bir kavme ve kabileye has, biri toplumsal sistemlerle sınırlı, eskilerden tevarüs etmiş, diğeri vahiy ve ilham kaynaklı, biri iktisadi ve sosyal ilişkilerin ürünü, diğeri bi’setin kaynağı olan iki ayrı şeyi, birileri birbirine karıştırdı. Dinle geleneği… Dini, eski, yerli, avam tarafından beğenilen, cahili ve geri kalmış yaşam kalıbına döktüler. Ardından bunların tamamını din adına savundular. Önce dini adetleştirdiler, ardından adetlere din diye sarıldılar. Aydın kişi bakıyor, bu tarafta kadın her şeyden mahrum, kadının tüm hakları elinden alınmış, diğer tarafta ise her şeyden çok bu hak ve mahrumiyetlerden dem vurulmaktadır. Durum böyle olunca aydın kişi, ister istemez kendisinin sınıfsal, cinsel, toplumsal menfaatlerini tatmin eden tarafa kaçacaktır. Aydın, dinle geleneği birbirinden ayırt edemez. Eğer bir toplumu ya da bir kavmin dindarları, din bilginleri, dine iman edenleri dinlerini kavmi ve yerli geleneklerden ayırt edemezse, genç modern aydınlardan gericilikle mücadele ederken, İslam’ı eski toplumsal sistemlerden ayırt etmesini bekleyebilir miyiz? Eğer bir İslam ülkesinde bilinçli dindarlar, ilmi şahsiyetler, İslam’a ve İslam hukukuna aşina olanlar geleneği dinden ayıramayacaklarsa bu işi kim yapacak? Hangi güç? Hangi müessese? Kim? Nasıl?
Kaynak: Ali Şeriati, Kadın (Fatıma Fatımadır), çev. Esra Özlük, Fecr Yay., Ankara 2014, s. 232.