Bir dostu Musa Efendi’yi ziyaret etmek ister. Yeşillikler, çicekler ve güzellikler arasındaki devlethaneye varır. Huzura kabul edilir. Bakar ki, Musa Efendi üzerinde bir battaniye, soğuk bir odada, sedirde oturmaktadır. Selam, musafaha ve hal hatırdan sonra aralarında şu konuşma gecer: “Efendim, kış geldi, soğuk bastı, soğukta oturuyorsunuz. Halbuki imkanınız var, niçin sobanızı yaktırmıyorsunuz?” “Evet, doğru söylüyorsunuz. Ama, daha Muhterem Ustazımız devlethanelerinde soba yakıirmadı. O da, bizim gibi soğukta oturuyor. O ne zaman sobayı yakarsa, biz de o zaman yakacağız inşaallah!” “Efendim, Mahmud Sami Ramazanoğlu Efendimizin odunu kömürü mu yok?” “Hayır, aksine, yeteri kadar odunu da var, kömüru de…” “Peki efendim, sobasını yaksa da, soğukta oturmasa !.. Acaba sobasını niçin hala yaktırmadı?” “İstanbul’da fakir fukara evleri henüz sobalarını yakmadılar. Onlar soğukta otururken, sıcak evinde rahat etmeyi Sami Efendimiz edebe aykırı buluyorlar…”