Fizik Allah’ı Arıyor
Dr. Celal EDİZ
“God and The New Physics” (Allah ve Yeni Fizik) adlı kitabında, yaratılışın temel sorularına inen fizikçi Prof.Dr. Paul Davies, “Bana öyle geliyor ki” diyor, “temel fizik insana ve insanın varlığına yeni yaklaşımlar getiriyor. Varlığın temel soruları-Kainat neden başladı ve nasıl sona erecek? Madde nedir? Hayat nedir? Şuur nedir? Aslında yeni sorular değil. Yeni olan, artık bütün bu sorulara cevap bulmanın eşiğinde olmamız. Bu eşiğe, fizikte son zamanlarda yaşanan şaşırtıcı gelişmelerle vardık.”
Kitabın her sayfasında Davies, “Kainatın sebebi nedir? Kainat niye bu haliyle vardır?” sorusunun derinliğiyle baş başa. “Yanlış ya da doğru, ilmin artık bir zamanlar sadece dinin kendine mesele edindiği soruları soruyor oluşu” ona göre, “yeni fizik açısından ümit verici gelişmelere işaret ediyor.”
Paul Davies, kainatın tesadüfen, boşu boşuna, gayesizce var olduğuna inanmıyor. “Kainatı doğuran bütün kanunlar son derece ince bir düzenin sonucudurlar” diyor Superforce’unda.
Yazar, daha sonraki satırlarda şunları söylüyor:
“Her olayın bir sebebi olmalıdır. Sebepler zincirini düşünecek olursak, sonsuz bir zincir tasavvur edemeyiz. Her şeyin bir ilk sebebi olmalıdır. İşte bu ilk sebep Allah’tır.”
“Dolayısıyla, kainatın varlığına yönelik her açıklama, fizik ötesi ya da tabiat üstü bir şeye dayanmalıdır. Yani Allah’a. Kainat bu haliyle vardır, çünkü Allah öyle irade etmiştir.” Davies’in belirttiği üzere: “Tarifi icabı sadece fiziki varlık alemi ile ilgilenen ilim, bu alem içinde bir şeyi, başka bir şeyle rahatlıkla açıklayabilir ama kainatın bütünü ancak ‘yokluk’tan başlayarak açıklamak zorundadır.”
‘Yokluk’tan, yani ‘yoğun var edilişi’nden, yaratılıştan başlayarak, dolayısıyla yoğu var eden Yaratan’dan.
Davies, “Çağımızın en önemli keşfi, yaşadığımız kainatın ezelden beri var olmadığı gerçeğidir” der ve kendi sorusunu cevaplandırır: “Dolayısıyla ilim, ‘Kainatın nasıl var olduğu? Niye böyle, bu haliyle yaratıldığı?’ gibi, bu zamana kadar karşılaşmadığı dev sorularla yüz yüze geldi. Asırlarca insanlık yokluktan hiçbir şey meydana gelmez sanmıştı. Ama bugün her şeyin bir hiçlikten meydana geldiğini biliyoruz. Big Bang, yalnızca ilahi bir netice, sebep-sonuç zincirinin işlemediği bir olay olarak anlaşılabilir.”
‘Sebep-sonuç zincirinin işlemediği bir olay.’ Robert Jastrow, bu nokta üzerinde durup şu hükme varır: “Bu haliyle düsturuna ters düşüyor, uyuşmuyor ve şimdi, en büyük sonuç olan kainatın doğuşu, ilmin bu düsturunu bozuyor, çürütüyor.” Davies’in ilavesiyle, “Asırlık ‘Hiçtin bir şey yaratılamaz’ inancı da yıkılmıştır.”
Evet, Big Bang ile maddenin ezeli olduğu fikri yıkılmış; ‘oluş’ yerini ‘yaratılış’a bırakmış, özellikle 19. asırda terk edilen Allah inancına tekrar dönülmüştür. Bu noktada, Big Bang’ın, materyalizmin bağrında açtığı gediği, kuantum mekaniği büsbütün genişletir.
“Kainat başlangıçta yaratılmış ve daha sonra yaratılış olayı durmuş değildir; her an devam eden bir yaratılış olayı vardır.”
Bu hükmünü, şu sözlerle bir daha dile getiriyor Davies: “Şu bir gerçek ki kainat var, kimse inkar edemez” diyor. “Ve bu kainatın bir açıklaması olmalı. O da Allah’tır. Kudretiyle her an her şeyi ayakta tutan Allah.”
Paul Davies’e göre, “Eğer Allah’ı bulacaksak, bu ancak kainatta keşfettiğimiz şeyler yoluyla olmalı; keşfedemediği şeyler yoluyla değil.” Bilebildiğimiz kadarı ile, kainat Allah’ın varlığını, kudretini, ilmini. gözler önüne seriyor zaten. “Bir Allah’ı tanımak, hadsiz ilahları anlamaktan çok çok kolay.”
Birbirinden zarif ve manalı cümlelerle, okuyucuyla beraber şu soruları da kendisine soruyor: “Kainatın bir yaratıcısı varsa, bu yaratıcının sadece ‘madde’yi yaratıp, ‘zaman’ı ‘yaratmaması’ düşünülebilir mi?”
Bu konuda bir din adamı olan St. Anselm’in aşağıdaki şu sözünü de kitaba aktarıyor:
“Allah ne dün ne bugün, ne de yarın mevcuttur.
O her zaman vardır. Üstelik de zamanın tamamen dışında ve ötesindedir.”
Paul Davies devamla: “Zaten Allah’ı ‘zaman’ın içinde ve ona bağımlı olarak düşünürsek; O’nun yaratıcılığı ve büyüklüğüne gölge düşürürüz. Esasen maddeyi, zamandan ayıramadığımıza göre, maddenin yaratıcısı olmalıdır” diyor.
Paul Davies, kitabının sondan bir önceki bölümünde ‘Kainatın Sonunu’ (Kıyameti) işliyor. Bu dramatik sahnenin, bir bilim adamının dilinden, birbirinden dehşetli fakat nefis tasvirlerle görüntülenmiş son perdesini anlatıyor.
Kainatın ölümü, önümüzdeki mikrosaniye içinde olabilir diyen yazar, tıpkı yaratılış (Big-Bang) gibi, ‘sonun’ da ‘mukadder’ olduğunu ifade ediyor. Uzayın, zamanın, maddenin, nasıl birdenbire ortaya çıktığını düşünürsek, aynı olayın tersini de düşünmeliyiz. Düşünmeden de öte, bugün çok sayıda fizikçi, kıyametin, kainatın sonunu temsil ettiği fikrinde birleşiyorlar.
Her şey, her şeyle bağlıdır.
Kainatın yaratılmıştır. Kainat, yani her şey, her an yaratılır ve her şey, her şeyle bağlı olarak yaratılır.
Bu son noktaya, ‘God and The New Physics’inde (Allah ve Yeni Fizik) şöyle paragraf açar Davies:
“Kainatın temelini teşkil eden atomlara katı bir varlık vermeden önce, kainatın bütününe ihtiyaç duyarız. Hangisi önce gelir? Atom mu, kainat mı? Cevap, hiçbiri. Küçük-büyük, basit-karmaşık her şey, karşılıklı birbirine muhtaç ve bir gerçeğin ayrılmaz birer parçasıdır. Biri birisiz olmaz. Kainat, temelinde derin bir birlik, yekparelik saklar. İşte bu yekparelik, bize her şey olmadan, hiçbir şeyin olamayacağını söyler.”
“Her şey
Uzak ya da yakın
Birbirine bağlanmış
Gizlice, ölümsüz bir ‘el’ tarafından
Tek bir çiçeği bile koparamazsın
Bir yıldızı yerinden oynatmadan.” Francis Thompson
Bugünün fiziği artık sadece ‘kaldıraç kanunlarını’ anlatmaktan öte, maddenin içine girip, orada ‘mana’yı bulmak istiyor ve molekülden atom seviyesine; atomdan çekirdeğe, çekirdekten protona ve nihayet protondan antiprotona. kadar uzanan geniş bir çerçevenin manasını ve bu mananın yorumunu anlamak zorunda.
Kaynak: Zafer Derg., Ekim 1988, sayı: 142, s. 30-31.