Prof.Dr. Nusret Çam
İslam dini, müşrik kavimlerden kalan bina ve benzeri şeylere karşı değildir. Hatta o bunları, geçmiş kavimlerin kültür ve yaşantılarının nasıl olduğunu daha sonra gelen kavimlerin bilmesi için bir araç olarak görür. Kutsal kitabımızın tam 13 ayetinde geçmiş kavimlerin başına neler geldiğinin görülmesi, yalanlayanların sonunun ne olduğunun bilinmesi ve yaratılışın nasıl olduğunun öğrenilmesi için yeryüzünnün gezilmesi (siyru sözüyle) emredilmektedir :
“Yeryüzünde gezip dolaşın da, yalanlayanların sorunun ne olduğunu görün!” (Al-i İmran 137; En’am 11, Nahl 36). demek suretiyle Kur’an-ı kerim, insanların, geçmiş cemiyetlerden kalan bina ve harabeleri görüp ibret almaya davet etmektedir. Hatta manastır anlamına gelen ‘savma’lara dokunulmamasını söyleyen bir hadis de mevcuttur (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, 300). Geçmiş putperest veya başka bir dine mensup toplumların yaptıkları mabet veya şehirlerin yıkılmasını ya da hor görülmesini isteyen sözlere ne Kur’an-ı Kerim’de, ne de hadislerde rastlamak mümkündür. İslam’ın karşı olduğu şey, tarihi eserler, arkeolojik kalıntılar değil, putlardır. Eğer kendisine ibadet edilen birtakım nesneler, onlara inanan ve ibadet eden insanlar kalmazsa artık ‘yok edilmesi gereken yasak nesne’ olmaktan çıkar, ‘tarihi eser’ olur. Hz. Peygamber’in Kabe’deki Cahiliye devri putlarını kırdırdığı halde, Hz. İsa’yı Hz. Meryem’in kucağında gösteren resmin tahrip edilmemesini istemesinin mantığı budur. Yine Kur’an-ı Kerim’de Firavun aleyline o kadar ağır ifadeler bulunmakla birlikte, Mısır Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra Firavun’un burada yaptırdığı eserler ve heykeller yok edilmemiştir. Bunun da sebebi, yukarıda mealini verdiğimiz ayet ve hadislerin ışığı altında gelişen tarihi eser anlayışıdır. Hz. Ömer’in İran üzerine gönderdiği ordunun başkomutanı Sa’d İbn Ebi Vakkas, Kadisiye Savaşı’ndan (639) sonra Sasanilerin başşehri Meadin’e (Ktesifon) girip saraydaki eyvanda namaz kılmış, buradaki resimlere dokunmamıştır (Taberi, Tarihu’l-Umem ve’-Müluk, IV, 173-174). Sa’d İbn Ebi Vakkas’ın bu tutumunun sebebi, bunları put olarak değil, tarihi eser olarak görmesidir. Bu olay ile Fatih’in İstanbul’ı fethettikten sonra içindeki resimleri tahrip ettirmeden Ayasofya’yı mabet yapması arasındaki benzerlik açık olup aradan o kadar zaman geçtiği halde Müslümanların tasvire bakış açısında herhangi bir değişiklikolmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Eğer İslam öncesi tasvirlere ve tarihi eserlere karşı bir düşmanlık olsaydı ve bunlar böyle bir dini sebeple imha edilselerdi bugün Mısır, Suriye, Türkiye, İran, Irak ve diğer Müslüman ülkelerin müzelerini dolduran eşyaların hiçbirinin mevcut olmaması gerekirdi. Fakat fathedilen ülkelerin geçmiş dinlerine ait dini semboller imha edilmediği gibi ön plana çıkarılmasına da müsaade edilmemiştir.
.
Kaynak: Prof.Dr. Nusret Çam, İslam’da Sanat Sanatta İslam, 2. bsk., Akçağ Yay., Ankara 1997, s. 58-60.