20 yıl boyunca kiliseye devam eden ve 10 yıl süreyle yine kilisede öğretmenlik yapan koyu bir Hıristiyandım. Daha küçük bir çocuk iken, eski Mısır tarihine merak salmış ve bu yüzden Orta Doğu insanını tanımayı istemiştim. Yani Müslüman olmayı kesinlikle aklımdan geçirmemiştim, ama İslamiyet’i az da olsa öğrendikten sonra ona tabi olmadan duramazdım. Bir Hıristiyan olarak son derece faaldim. Kilisenin Pazar okulunda öğretmenlik yapmamın yanı sıra, çocuk korolarını organize eder, yönetir ve kilise korosunda piyano çalardım. Yani bir rahibe olan büyükannemin yolunda yürüyordum. Pazar okullarında, öğrencilerime Allah’ı, hayat düzeni ve cevabı olduğunu bilmeden anlatıyor ve öğretiyordum. Eğer iyilik yapmak istiyorsan, kilisede Çarşamba ve Pazar günleri hizmet etmenin yeterli olacağına inanıyordum. Kilisenin bazı kabulleri beni rahatsız ediyordu. Birçok öğretmenler seminerine katıldım ama sorularımın cevabını bulamadım. Hıristiyanların, bütün insanları Hıristiyan yapmak ve onları cehenneme gitmekten korumak için bir görevli olduğu inancındaydım. Bildiğim Hıristiyanlığın hepsi buydu. Papazlara sorduğum sorular, “Sadece inan ve böylece öğret, kilise ve İncil böyle söylüyor” şeklinde cevaplanıyordu. 1971 yılının başlarında, en iyi arkadaşımın kocası bana okumam için bir Kur’an-ı Kerim verdi. Okudum ve gitgide daha büyük bir alaka duydum. Dr. Yakup Mirza’nın öğretmenliğini yaptığı, çocuklar için hazırlanmış İslami derslere katıldım. Allah’a şükür çocuklarla birlikte derslere katılmam için bana ayrıcalık tanındı, böylece Allah’ın dini hakkında çok şey öğrendim ve sekiz ay sonra şehadet getirerek Texas Dallas’ta Müslüman oldum. Hayatımın ne kadar değişeceğinden hiç haberim yoktu. Elhamdülillah, çalıştıkça öğrendim. Allah’a, Mısır’a gidip orada araştırma yapma imkanı sağlaması için dua ediyordum. Bu seferki duam, Mısır’ın eski kralları hakkında bilgi edinmek için değil, İslam hakkında bilgi edinmek içindi. Dinlerini terk ettiğimde, ailemin ne kadar üzüldüğünü tahmin edemezsiniz. Bir taraftan ağlıyorlar ve avaz avaz bağırarak beni tehdit ediyorlardı. Ancak mukaddes Kur’an’dan aldığım güçle, ailemin ‘Allah’ın oğluna dönmem’ konusunda yaptıkları baskıya karşı koyabiliyordum. Evet, İslamiyet’i kabul etmiştim. Çünkü Hıristiyanlığın çelişkilerini çok iyi görebiliyordum. Mesela Hıristiyanlar Allah’ın dünyayı altı günde yaratıp, yedince günde dinlenmesi ile ilgili soru sormazlar. Sadece ona inanırlar. Yine, Allah’ın oğlu inancının, aslının ne olduğunu da araştırmazlar. Hıristiyanların hemen hemen hepsi, Modern İncilin değiştirildiğinden, baskılarında değişikliğik yapıldığından ve bazı çıkarmalarla ilavelerin bulunduğundan haberdar değiller. İncil’deki çelişkiler, kabul edilmeli, neden çelişkili diye sorulmamalıdır. Çünkü böylece inanılması gerekiyor. Hidayetin bir diğer problemi de vr; yıllardır bazı Müslüman cemaatlerin, yeni Müslüman olmuş kimselere karşı gereksiz baskılar yaptığını gördüm. Herkes, yeni Müslüman olmuş kimsenin, İslam’ı kendi anlayışına tam tamına uyup uymadığına bakıyor. Arapçayı az bildiğinden dolayı eleştiriyor. Onun, İslam’ın ruhuna sürekli uygunluk sağlayıp sağlayamadığına, genel bir İslami duyguya sahip olup olmadığına bakmıyorlar. Onun, bulundukları cemaate uyması gerektiğini umuyorlar. Ayrıca yeni Müslüman olan bir kimsenin yalnızlığı söz konusudur. Evlenmemiş bir yeni Müslüman ailelere davet edilmiyor ve Müslüman bir ailede yabancı olarak kabul ediliyor. Benim yalnızlığımı çalışmalarım giderdi. Çalışmalarım boyunca İslam için çalışmamın, benim için bir görevim olduğuna inandım. Hıristiyan olarak yaşadığım bir hayattan daha iyi bir İslami hayat yaşamalıydım. Bu kararımdan da hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Hepimiz iyi bir Müslüman olmak zorundayız. Bu her birimizin görevidir. İslam’ı uygulamaya uğraştıkça, etrafımızdakilere tesir edebiliriz. İslam davası, cihad edene de edilene de merhamet götüren bir cihad şeklidir.
Kaynak: Tuğba Serdaroğlu, “Dönüş,” Zafer Derg., Temmuz 1984, sayı: 91, s. 20-21.