Kuran Değiştirildi mi? (Kuran Tarihi)
Kur’an, elimizdeki şekle ulaşıncaya kadar şu aşamalardan geçmiştir:
Kur’an’ın Yazılması
Kur’an, yaklaşık 23 yıllık bir süreçte, parça parça vahyedildi. Bu vahiyler, bir taraftan Rasulullah ile ashabı tarafından ezberlenip namaz kılarken ve diğer vesilelerle bol bol okunuyordu. Diğer taraftan da daha ilk zamanlardan itibaren bizzat onun tarafından, 40’a varan vahiy kâtiplerine yazdırılıyordu. Kur’an 2 şekilde korunmuştur:
1-Yazı. 2-Hafızların hafızası.
Rasulullah Dönemi Arap Yazısı
Kur’an’ın bize kadar ulaşmasında en büyük pay, yazıdan çok hafızanındır. Çünkü o devirde okuma yazmayı bilenlerin çok az olması, yazının bir hayli ilkel olması; kalem-kağıt gibi araçların son derece yetersiz olması nedeniyle bilgiler mecburen yazıdan çok ezbere dayanıyordu. Zaten okuma yazmanın yaygın olmadığı yerlerde insanlar hâfızalarını çok iyi kullanmak zorundadırlar.
Bilinen cahiliye devri yazı sisteminde Arap dili fonetiğinde bulunan 28 harfe karşılık, 15 şekil vardı; 13 ses de bu işaretlerden biriyle yazılıyordu. O sırada telaffuz özelliklerini yazılı metinlere yansıtabilecek çapta imla işaretleri, nokta hareke vs. de yoktu.
Fakat kurralar (ezbere dayalı olarak Kur’an okuyan kişiler), bu yetersiz yazı ile yazılmış olan Kur’an vahiylerini tecvidiyle, harekesiyle son derece düzgün ve doğru okuyabiliyordu. Bundan dolayı VII. yüzyılın ikinci yarısına kadar yazı, hatırlatma ve hafızaya yardımcı konumda bulunuyordu (Murat Sülün, Kur’an Kılavuzu Mutlak Gerçeğin Sesi, 98, 101; Muhittin Serin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlarımız, 67).
Yazı malzemesi olarak da, şimdiki kâğıda benzeyen papirüs, parşömen (yazı yazmak için özel hazırlanmış deri), yassı hurma dalları, ince beyaz taşlar, tahta levhalar ve kürek kemikleri kullanılırdı. Vahiy yazılı malzemeler de, herkesin elinde dağınık olarak bulunurdu.
Görselleri büyütmek için lütfen üzerlerine tıklayınız.
Kur’an Niçin Rasulullah Hayatta İken Kitap Hâline Getirilmedi?
Kur’an’daki ayetlerin sıralanışı iniş sırasına göre (kronoloji) değil, Rasulullah’ın işareti ile çeşitli surelerdeki yerlerine yerleştirilmesi suretiyledir (Hadis, Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 3086). Rasulullah hayatta bulunduğu sürece yeni vahiyler gelebileceğinden Kur’an ayetleri bir kitap hâlinde düzenlenemedi.
Hatta Kur’an’ın indirilmesi, onun vefatından 9 gün öncesine kadar devam etti (Zerkani, Meahilü’l-İrfan Fi Ulumil-Kur’an, I, 97). En son inen ayet: “…Bugün dininizi sizin için tamamına erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım…” (Maide [5] 3). Böyle bir şeyin yapılabilmesi için vahyin sona ermesi gerekiyordu.
Rasullah’ın vefatından sonra Yemame Savaşı’nda birçok hâfız şehit düştüğü için, Kur’an’ın derlenip toparlanmasının zorunluluğu doğdu. Ömer ibn Hattab, Halife Ebu Bekir’i bu konuda ikna etti. Halife Ebu Bekir de Zeyd ibn Sâbit’i bu işle görevlendirdi. Zeyd genç bir hâfızdı, vahiy kâtipliği yapmıştı ve son arzadahazır bulunmuştu. Dolayısıyla Kur’an’ın son şekli hakkında sağlam bir bilgiye sahipti.
Zeyd ibn Sâbit toplama görevini; hafızlık, vahiy kâtipliği gibi niteliklerine rağmen, sırf sahabilerin içine sinsin diye titiz bir yöntem takip ederek gerçekleştirdi. Tüm yazılı materyalleri, iki şahitle birlikte talep etti ve bunları, herkesin ezberiyle pekiştirdikten sonra topladı.
İslam devletinin sınırları genişleyip farklı coğrafyalarda Müslümanların sayısının çoğalması nedeniyle, okuyuş farklılıkları ve kargaşalar çıkmaya başladı. Böylece Kur’an’ı çoğaltma ihtiyacı doğdu. Halife Osman, Zeyd ibn Sâbit başkanlığında 5 kişilik bir komisyon kurdu.
Bu komisyon ilk mushaftan 6 adet çoğalttı ve camide Müslümanlara okuyarak herkesin onayını aldı. İlk mushaf daha sonra, koruyucusu olan Hafsa Valide’mize tekrar teslim edildi. Ardından bu nüshalar (kopyalar) Basra, Kûfe, Mekke, Şam ve Medine’ye gönderildi. Halife Osman, bir tanesini de kendisi için alıkoydu. Bu mushaflar bu şehirlere, kurra hâfızlarla birlikte gönderildi.
İlk mushaflarda ayetleri ayıran işaretler ile hareke ve harflerin noktaları da yoktu. Fakat İslamiyet yayılıp Kur’an’ın okunmasında çeşitli hatalar ortaya çıkınca, Mushafların harekelenmesi Ebul-Esved ed-Düeli (ö. 688) tarafından yapılmıştır. Mushaflar siyah renkli mürekkeple yazıldığından dolayı harekeler için, başka renkler kullanılmıştır.
Gerek Halife Osman tarafından çoğaltılan, gerekse de bunlardan çoğaltılan en eski mushaflar şunlardır: İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Kayravan (Tunus), Londra Milli Kütüphanesi [British Library] (İngiltere), Kahire (Mısır), St. Petersburg (Rusya), Taşkent (Özbekistan), Paris Milli Kütüphanesi [Bibliothèque nationale de France] (Fransa), San’a Camii Kebir (Yemen) (Dr. Tayyar Altıkulaç, Hz. Osman’a İzafe Edilen Mushaf-ı Şerif (Topkapı Sarayı Müzesi Nüshası), IRCICA Yay., İstanbul 2007).
Bu mushafların biçimleri, ölçüleri, satır sayıları farklı olsa da, kâtiplerin ufak tefek yazım hataları dışında birbirinin aynısı; ilk ve bugünkü mushaflarla paralellik içindedirler.
En eski mushaflardan bazıları, IRCICA (İslam Konferansı Teşkilatı Kültürel Alt Organı) tarafından yayınlandı. Bu yayınlarda, mushafların asılları ile birlikte, günümüz Arap yazısı ile yazılmış açıklamaları da bulunmaktadır.
Kur’an’ın Aslı Yakıldı mı?
Halife Osman döneminde eldeki mushaflar çoğalmıştı. 15 kadar sahabi kendine has mushaf yazmıştı. Bazıları ara not, bazıları kenar notluydu. Bunlar kendi mushaflarını tutuyorlardı. Bu kitaplarda düzen yoktu.
Halife Osman döneminde yapılan faaliyet, eeldeki mushafları bir standardizayona kavuşturmaktı. Bu da aslında, surelerin diziminden ibarettir. İşte elimizdeki mushaf, Halife Osman’ın standartlaştırdığı çalışmadan gelmedir. Standardın dışında kalan mushaflar toplatılıp yakıldı. Çünkü herkesin kendi eline kendi anlayış ve zevkine uygun çalışması vardı. Birisinin yazdığı not, daha sonra ayet olarak görülebilirdi. O bilgi diğerlerinde olmayınca da, “Acaba Kur’an’a ayet eklendi/çıkarıldı mı?” şeklinde şüpheler ortaya çıkacaktı. Bundan dolayı bu standardın dışında kalan şahsi çalışmalar ortadan kaldırıldı.
Kur’an Değişmiş Olabilir mi?
“Hiç kuşkusuz, o zikri biz indirdik; her hâl ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.” (Kur’an, Hicr [15] 9).
Bir şeyin değiştiği iddia edilebilir. Fakat bu, ispat edilmediği sürece dikkate alınmaz. Kur’an’ın değişmiş olabileceği düşüncesi ileri sürülebilse de bu konuda sağlam bilimsel bir kanıt yoktur.
İncil’e uygulanan metin tenkidi (textualcriticism) çalışmaları sonucunda 200.000 kadar farklılık görülmüştür. Bu farklılıkların 7/8’inin yani 175.000 kadarının önemsiz farklılıklar olduğu bildirilmiştir. Aynı metodu Kur’an’a uygulamaya çalışmış olan Theodor Nöldeke, Julius Welhausen, Arthur Jeffery Arberry, Régis Blachère, Richard Bell ve gibi birçok doğu bilimci (oryantalist), kayda değer hiçbir sonuç alamamışlardır (André Robert, André Feuillet, Introduction a La Bible, I, 111).
Fransız din araştırmacısı Louis Lebloisbu konuda şöyle demektedir: “Bugün Kur’an kayda değer herhangi bir değişikliğe uğramamış tek mukaddes kitaptır.” (Louis Leblois, Le Koran et la Bible Hebraique, Paris Fishbacher, 1887, s. 54).
William Muir ise bu görüşü ondan çok önce ifade etmiştir: “(Halife) Osman tarafından asıl nüshadan çoğaltılan mushaf, elden ele herhangi bir değişime maruz kalmaksızın bize kadar ulaşmıştır. Bu nüsha o kadar iyi korunmuştur ki, geniş İslam âleminde yayılmış olan sayısız Kur’an nüshalarının hiçbirinde önemli, hatta denilebilir ki, önemsiz hiçbir değişiklik mevcut değildir.” (William Muir, The Life of Mahomet. Aktaran: B. St. Hilaire, Mahomet et Le Koran, s. 33).
“Hiçbir din kurucusunun mesajı (Allah Elçisi) Muhammed’in tebliği kadar güvenli bir şekilde bugüne ulaşmamıştır.” (Rudi Paret, Kur’an Üzerine Makaleler, çev. Ömer Özsoy, Bilgi Vakfı Yay., Ankara Kasım 1995, s. 169).
Kaynakça: