Kurana Göre Irk ve Kavim Gerçeği
Prof. Dr. İsmail Yakıt
Kur’an açısından ele aldığımız zaman, insan topluluklarının farklı ırklar ve farklı kabile ve kavimlere mensubiyeti, ilahi iradenin bir tecellisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir diğer ifadeyle, beşeriyetin bu tür ırki farklılıkları, beşeriyetin kendi iradesiyle oluşmuş bir farklılık değil, bilakis Allah’ın kendı varlığının birer işareti, birer ayeti olduğunu gösteren bizzat Allah tarafından var kılınmış bir gerçektir.
Mesela şu ayette bu gerçek ifade edilmektedir:
“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması O’nun varlığının işaretlerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler (ayetler) vardır.” (Rum [30] 22).
Bu ayette görüldüğü gibi, renkler ve dillerin farklılığı ırki farklılıklardır. Bu farklılık ayete gore, insanların kendilerinin oluşturduğu bir şey değil, Allah’ın takdir ettiği bir keyfiyet olup, kendi varlığının belgesi (ayeti) yapmıştır. Buna rağmen birileri çıkıp da “Irk neymiş?,” “İslamiyet’te ırk diye bir şey yoktur!” vs. derse he halde ona “ırk özürlü” demekten başka bir cevap olamaz. Çünkü Kur’an’a gore o kişi, ilahi iradeyi reddediyordur. Eğer ırkçılık yoktur deniyorsa, buna katılıyoruz. Çünkü ırkçılığa, ne Kur’an ne de Hz. Peygamber onay vermektedir.
Bir diğer ayette: “Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat bu, size verdikleriyle sizi denemesi içindir. O halde iyiliklerde yarışınız. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir.” (Maide [5] 48) buyrulur. Bu ayetten anlaşılacağı üzere, ilahi irade, bütün bir beşeriyeti tek bir ümmet olarak dilememiştir. Çünkü bizleri sınamaktadır.
Kur’an’a gore Allah, bir kavimle diğer bir kavmi terbiye ediyor: “(Allah için savaşa çıkın denildiğinde savaşa) çıkmazsanız, Allah size can yakıcı bir azapla azap eder ve yerinize başka bir kavim getirir. Ona bir şey da yapamazsınız. Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Tövbe [9] 39). Nitekim şu ayet de aynı hususu vurgulamıştır: “Ey iman edenler! İçinizden her kim dininden dönerse, iyi bilsin ki Allah zaman içerisinde onun yerine başka bir topluluk getirir; O onları sever, onlar da O’nu; müminlere karşı alçakgönüllü, kafirlere karşı onurlu davranırlar; Allah yolunda tüm çabalarını sergiler, kınayacak olanın da kınamasından korkmazlar. İşte bütün bu özellikler Allah’ın lütfudur; onu isteyene (hak edene)/istediğine bahşeder. Zira Allah engin (lütuf) sahiidir, her şeyi ayrıntısıyla bilendir.” (Maide [5] 54). Görüldüğü gibi, kavimler arasında sıfat farkları da belirtiliyor. Burada daha ziyade inanç, sevgi, şecaat ve cesaret gibi birini diğerinden ayıran vasıflardır. Bir kavim, diğer bir kavimle yola getirilmektedir.
Irk ve kavim gerçeğini ortaya koyan Kur’an, kavmiler arası ilişkilerde terbiyevi bir yol izler, birinin diğerini alaya almasını hoş karşılamaz:
“Ey inananlar, bir kavim diğer bir kavmi alaya almasın. Belki de onlar kendilerinden daha iyidirler…” (Hucurat [49] 11). Kur’an ayrıca her kavmin içinden kendilerine yol göstericiler geldiğini de belirtir: “…Sen ancak uyaransın. Her kavmin bir yol göstereni vardır.” (Ra’d [13] 7).
İlahi irade, beşeriyeti bir çok nesep ve kabileye, ırk ve kavimlere taksim ederken onları makubl bir gerekçeye bağlar: “Li tearafu (Birbirinizi bilesiniz/tanışabilesiniz diye)”.
“Ey insanlar! Biz sizin her birinizi bir erkek ve bir dişiden yarattık, birbirinizi bilesiniz/tanışabilesiniz diye sizleri farklı topluluklar ve kabileler halinde yarattık. Sizin en yüceniz, Allah indinde O’na karşı gelmekten en fazla sakınanızdır. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.” (Hucurat [49] 13). Buradan anlaşılan bütün farklı topluluklar, kabileler, kavimler veya milletler birbirleriyle irfanlaşma, yardımlaşma ve bilişme konusunda yarışacaklardır. Her birinin diğerinden alacağı, öğreneceği çok şey vardır. Kimse kimseye karşı sadece ırki ve kavmi özelliğiyle övünmeyecektir.
Kaynak: İsmail Yakıt, İslam’ı Anlamak, Ötüken Yay., İstanbul 2009, s. 354-356.