Kuran’da Adı Geçen Sosyal Gruplar
Prof. Dr. İsmail Yakıt
Bilindiği üzere sosyal grup dediğimiz zaman, en genel anlamda, küçük büyük her türlü kümeleşme, birleşme anlaşılır. Bunlar sabit olmayan değişken insan topluluklarıdır. Sosyolojik olarak iki türlü sosyal gruptan bahsedilebilir:
Birincisi tabii olan sosyal gruptur. Klan, kabile, köy, şehir, millet vs. gibi. Burada içgüdüler, hisler, gelenekler, akrabalıklar daha ağır basar.
İkincisi ise, ideal olan sosyal gruptur ki, siyasi, ticari, dini, kültürel ve iktisadi amaçlarla oluşan gruplardır. Burada zihni faktörler, inançlar, idealler ve zihniyet ön plandadır.
Kur’an her iki sosyal gruba giren topluluklardan bahseder. Bir başka ifadeyle aynı kan grubu, aynı inanç grubu, aynı fikir grubu, aynı siyasi anlayışa sahip grupların hepsinden Kur’an bahsetmektedir. Belli başlı olanları şunlardır (Geniş bilgi için bkz. Yümni Sezen, İslam Sosyolojisine Giriş, Turan Kültür Vakfı Yay., İstanbul 1994, s. 91 vd. Bu konuda ayrıca danışmanlığımda yapılmış başarılı bir doktora tezi vardır. A. Galip Gezgin, Tefsirde Semantik Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin Semantik Analizi, Ötüken Yay., İstanbul 2002, s. 246 vd.):
1) Şa’b: Razi, meşhur bir babaya dayanan insan topluluğudur derken (Razi, Tefsir, XXVIII, 138), Ragıp, bir aileden doğup dallanan kabileler grubu (Ragıp, Müfredat, 261) demektedir. Kur’an’da “şu’uben ve kabaile (şubeler ve kabileler=oymaklar ve boylar) şeklinde geçmektedir (Hucurat [49] 13). Araplar bugün halk anlamında kullanmaktadır.
2) Kabile: Bir babanın zürriyetinden doğup dallanan cemaate denir (Firuzabadi, Kabus, III, 320 vd.). Türklerde boy ve oymak kavramlarıyla ifade edilir (Yümni Sezen, İslam Sosyolojisine Giriş, 91). Hucurat [49] 13’te geçmektedir.
3) Aşiret: Asabe sisteminde Şa’b ve kabileden sonra gelen gruptur. Kur’an’da yakın hısım, aynı kan bağı oan akrabalar için kullanılır. Aynı kandan gelenler demektir. Kur’an’da “önce en yakın aşiretini uyar” (Şuara [24] 214) ayetinde akrabalar kast edilmiştir. Yine aynı anlamda Tövbe [9] 24 ve Mücadile [58] 22 ayetlerinde geçmektedir.
4) Fırka, Ferik: Başkalarından ayırt edici özelliği bulunan gruptur (Ragıp, Müfredat, 79). Aralarında inanç birliği olan kişilerden oluşan toplulukların adıdır: “Bu iki fırkanın (=Kâfirlerle Mü’minlerin) hali kör ve sağırlarla, gören ve işitenler gibidir…” (Hud [11] 24).
5) Sulle: Sosyal statü kavramını ihtiva eden bir gruptur. Yani üyeleri arasında statü farklılaşması ve buna bağlı olarak rol dağılımının bulunduğu gruptur diyebiliriz. Kur’an’da cemaat, ümmet ve topluluk anlamında da kullanılmıştır. “Bunlardan bir kısmı eski cemaat (veya ümmet) bir kısmı da yeni ümmetlerdendir.” (Vakıa [56] 13, 3, 40).
6) Fie: Birbiriyle yardımlaşmalarını açıkça yapan cemaatin adıdır. “…Kendilerinin Allah’a kavuşacağını umanlar: Az sayıda nice topluluk, çok sayıda bir topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir…” (Bakara [2] 249).
7) Şia: Bir insanı güçlendiren ve o insanın etrafında yer alan topluluktur (Ragıp, Müfredat, 272 vd.). Partizan, taraftar anlamındaki zümre veya topluluklara denir. “Her bir gruptan Rahman olan Allah’a en çok asi olanlar hangileri ise onları elbette çekip ayırırız.” (Meryem [19] 69) ayetinde olduğu gibi.
8) Zümre: Sayıca çok az kişiden oluşan topluluktur (Ragıp, Müfredat, 214). Bu kavram, aynı zamanda oturmuş, bilinçli bir grubu ifade eder. “O inkârcılar grup halinde cehenneme sürülürler…” (Zümer [39] 71-73).
9) Usbe: Bağnaz ve fanatik toplulukların adıdır. Birbirini destekleyen ekip ve güruh anlamındadır (Ragıp, Müfredat, 340). Bugünkü anlamıyla “örgüt” diyebiliriz. Kur’an’da ekip veya elebaşısı olan güruha denmektedir. “(Nebinin eşine) of iftirayı uyduranlar içinizden bir güruhtur…” (Nur [24] 11). Usbe kelimesi, Yusuf [12] 8, 14. ayetlerde de birbirine bağlı topluluk anlamında kullanılmıştır.
10) Medine: Şehir anlamına gelir. Kur’an bu kelimeyi şehir halkı ve şehirli anlamında kullanmakta ve sorumlulukları bakımından fark gözetmemektedir. Tövbe [9] 101, 120; Hicr [15] 67’de geçmektedir. Şehir millet adını verdiğimiz büyük cemiyetin ilk çekirdeği ilk temelini oluşturur. Çünkü şehirde bir iş bölümü vardır. Cemiyetin üyeleri arasında dini, ahlaki, estetik, terbiyevi esaslar ve faaliyetlerle beraber, mesleklere göre de bir birlik oluşturulmuştur (Yümni Sezen, İslam Sosyolojisine Giriş, Turan Kültür Vakfı Yay., İstanbul 1994, s. 95).
11) Kavim: Kur’an’da en çok geçen kelimelerden biridir. 330’den fazla ayette yer alır. Yalın halde olduğu gibi, bazen şahıs adları veya yer izafe edilerek geçer. Nuh kavmi, Lut kavmi, Medyen halkı vs gibi. Ancak burada “ashap” kelimesi geçer. Halk anlamındadır. Kur’an’da geçen kavm kelimesi her yerde aynı anlamda değildir. Bunları dört başlık altında toplayıp, birer ayetle hepsini örneklemeye çalışalım.
a) Soy birliği anlamında: “Andolsun biz, senden önce de rasulleri kendi soy birliğinden (=kavminden) olanlara gönderdik. Onlara açık deliller getirdiler. Nihayet şuç işleyenlerden öç aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimize bir haktır.” (Rum [30] 47).
b) Topluluk, grup halk anlamında: “Ey inananlar! Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinmeyin! Çünkü onlar, kâfirlerin kabir ehlinden ümit kestikleri gibi, ahiretten ümitlerini kesmişlerdir.” (Mümtahine [60] 13).
c) Kimseler, kişiler, şahıslar anlamında: Kur’an’da “li kavmin ya’lemun,” “li kavmin ya’kilun” gibi kullanımlar bu anlamdadır.” “…Bunlar, bilen kimseler için Allah’ın açıkladığı sınırlardır.” (Bakara [2] 230).
d) Yöneticiler, idareciler anlamında: Kur’an kontekstine göre, kavm kelimesinin yönetici anlamı da mevcuttur: “Musa, bizimle buluşma vakti için, yönetici (kavmehu) yetmiş adam seçti…” (Araf [7] 155).
12) Ümmet: Bu kelime Kur’an’da birçok anlamda geçer:
a) Din anlamında: “Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk…” (Zuhruf [43] 22-23). Yol, usul, tarz anlamında da yorumlanabilir.
b) Zaman anlamında: “O ikisinden kurtulan nice zaman sonra hatırladı…” (Yusuf [12] 45; Galip Gezgin, Tefsirde Semantik Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin Semantik Analizi, Ötüken Yay., İstanbul 2002, s. 245).
c) Lider önder anlamında: “İbrahim Allah’ı birleyerek ona itaat eden bir önder idi. Puta tapanlardan değildi.” (Nahl [16] 120).
d) Topluluk anlamında: “Rabbimiz bizi sana teslim olmuş iki Müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan bir topluluk oluştur.” (Bakara [2] 128). “Böylece sizi insanlara örnek olmanız için orta bir topluluk yaptık. Peygamber de size şahittir.” (Bakara [2] 143). Bugün Arapçada millet haline gelmiş topluluklar için de ümmet kelimesi kullanılmaktadır. Mesela “Ummetul-Arabiyye (Arap milleti),” “Umemul-Muttehide (Birleşmiş milletler)” gibi.
e) Kavimden bir grup anlamında: “Musa’nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onun sayesinde adil davranan bir topluluk (=ümmet) vardır.” (Araf [7] 159).
f) Canlılar topluluğu anlamında: “Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, hepsi sizin gibi birer topluluk olmasınlar.” (Enam [6] 38). Yine bu anlamda şu ayete geçen “ümmet” kelimesi de canlı topluluk anlamındadır: “Kanen-nasu ummeten vahideten (İnsanlar tek bir canlı topluluğu halinde idi…” (Bakara [2] 213).
13) Millet: Bu kelime Kur’an’da 15 ayette geçmektedir. Hepsinde “din” anlamı mevcuttur.
a) İbrahim’in dini anlamında: Yedi ayette bu anlamda geçer. Biri şöyledir: “Din bakımından iyilik edici olarak kendini Allah’a teslim edip, dosdoğru İbrahim’in dinine (=milletine) uyandan daha güzel kim olabilir? Allah İbrahim’i dost edinmiştir.” (Nisa [4] 125).
b) Batıl ve küfür dini anlamında: Altı ayette bu anlamdadır. Birisi şöyledir: “Şayet onlar sizin halinize muttali olurlarsa ya taşlarlar veya sizi kendi dinlerine (=milletlerine) döndürürler. O zaman bir daha asla iflah olmazsınız.” (Kehf [18] 20). Bu anlamda ayrıca “kavm” ile “millet”in beraber zikredildiği ayet de şöyledir: “Ben Allah’a inanmayan, ahireti de inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim.” (Yusuf [12] 37). Burada millet kelimesi, inkârcı bir toplumun yaşam tarzı âdet ve gelenekleri anlamını da içermektedir. Çünkü bu hususlar inanca göre oluşur.
c) İbrahim, İshak ve Yakub’un dini anlamında: “Atalarım, İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine (=milletine) uydum…” (Yusuf [12] 38).
d) Yahudi ve Hristiyanların dini anlamında: “Onların dinlerine (=milletlerine) uymadıkça, Yahudiler ve Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır…” (Bakara [2] 120).
Görüldüğü gibi Kur’an’da millet kelimesi din anlamına gelmekle birlikte aslında din etrafında oluşan kültürel topluluklar kast edilmektedir. Bir diğer ifadeyle, bu husus, bildiğimiz inanç sistemi olan dinden ziyade, dinin pratikleşip bir hayat tarzı haline getirilmiş ve güncel yaşamın her safhasında yerini almış şeklidir. Bu anlamda kültürü de ifade etmektedir.
Kaynak: İsmail Yakıt, İslam’ı Anlamak, Ötüken Yay., İstanbul 2005, s. 348-353.