Psikyatr Dr. Yusuf Karaçay
-Hoş geldiniz Murat Bey, Neydi şikayetiniz?
-Sormayın Doktor Bey, bende vesvese var.
-Nasıl yani?
-Tuvaletten sonra elimi yıkıyorum, “acaba mikrop kalmış mıdır?” diye bir daha, bir daha yıkıyorum. Abdest alıyorum, sonra “acaba eksik mi oldu” diye kuşkuya düşüyorum, tekrar tekrar abdest alıyorum. Banyodan çıkamaz oldum.
-Başka?
-Evden çıkarken “acaba pencereleri kapattım mı, tüp gaz kapalı mı?” diye dönüp yine tekrar tekrar kontrol ediyorum. Kapattığımı biliyorum aslında ama elimde değil.
-Ne zamandır var bu şikayetler?
-Aslında beş-altı yıldır vardı ama son zamanlarda iyice arttı, dayanılmaz hale geldi. Hele…
-Evet?
-Hele son zamanlarda namaz kılarken, Kur’an okurken filan, aklıma Allah’a küfür gibi düşünceler geliyor. Kesinlikle istemiyorum böyle düşünmek, çok üzülüyorum ama engel olamıyorum, aklıma geliyor. O yüzden namazı bile aksatıyorum bazen.
-Yazık. Peki hiç tedavi görmediniz mi?
-Hayır. Zaten kimseye anlatamıyorum bile. Saçma bulacaklar, beni ayıplayacaklar diye çekiniyorum. Nedir bunlar doktor bey ? Ne biçim bir hastalık bu ?
-Bu anlattıklarınız ‘obsesif kompulsif bozukluk’ dediğimiz bir ruhsal hastalık. Halk diliyle ‘vesvese hastalığı’ da diyebiliriz. Bu hastalıkta kişinin aklına istemediği halde rahatsız edici, garip düşünceler gelir ve kişi de bu düşüncelerden kurtulmak için saçma görünen bazı davranışları tekrarlar durur. Kimi hastalarda mikrop kapma korkusu ve buna bağlı sürekli temizlenme vardır, kiminde kapı-baca kontrolü, “açık mı kaldı?” tedirginliği. Bazen de özellikle dini veya cinsel konularda rahatsız edici düşünceler gelir ve kişiyi ümitsizliğe, hatta depresyona bile götürebilir. Aynen sizdeki gibi yani.
-Hiç başka kimsede gördünüz mü böyle bir hastalık? Ben böylesini düymadım.
-Aslında hayli sık bir rahatsızlıktır bu. Ortalama otuz kişiden birinde görülür. Mesela bir otobüste ortalama otuz kişi olduğunu farz edersek, içlerinde muhtemelen bir kişi ya bu hastalığı yaşamaktadır, ya da ileride geçirecektir. Ama çoğu hasta utandığı için hastalığını saklar, bazıları da “biraz titizim sadece, huyum bu” diye doktora başvurmaz. Bazıları da ‘hocaları’ dolaşırlar ama bir psikyatriste gelmeyi ihmal ederler. Bu hastaların psikyatriste baş vurmak için ortalama beş yıl bekledikleri tespit edilmiştir. Tıpkı sizde olduğu gibi.
-Peki çarei var mı? Benim hiç umudum kalmadı. Bazen intiharı bile düşünüyorum.
-Tabii ki çaresi var. Allah verdiği her hastalığın şifasını da yaratmıştır zaten. Bu hastalığa da iyi gelen ilaçlar bulundu. Kullandığınızda belirgin bir düzelme görürüz umarım. Ama ilaç kullanma dışında sizin de yapmanız gereken şeyler var.
-Nedir?
-Önce hastalığın özelliklerini bilmeniz lazım. Şunu hiç unutmayın: Siz vesveselere önem verdikçe onlar artar, önemsemeseniz azalırlar. Boş durup sadece bu düşüncelerle meşgul olursanız içinden çıkamazsınız. Bir işle meşgul olduğunuzda ise vesveseler hafifler.
-Gerçekten de öyle oluyor.
-Boş kaldığınız zaman bir işe sarılmanız lazım. Bu gibi hastalıklarda genellikle dinlenmeyi değil çalışmayı tavsiye ediyoruz. Zaten “boş bırakılan tarlada yaban otu biter.” Siz zihninizi olumlu fikirlerle meşgul etmezseniz, boş oturursanız, garip fikirler kendiliğinden yeşerir. O yüzden kendinize zihninizi meşgul edecek uğraşlar bulmanız lazım.
-Ama bana öyle geliyor ki mesela o küfürler, kötü sözler kalbimden çıkıyor. Ben mahvoldum doktor bey.
-Eğer o vesveseler gerçekten sizin kalbinizin ürünü olsaydı böyle rahatsız olmazdınız. “Bunlar sadece vesvese, ben bunlardan razı değilim, bunları kabul etmiyorum, rahatsız oluyorum, öyleyse bunlar benim fikirlerim değil” diye düşünün ve içinizi rahatlatın, kendinizi suçlamayın. Böyle kendinizi suçlayıp durursanız manevi kuvvetinizi iyice azaltır, teslim bayrağını çekersiniz.
-O zaman şeytanın vesvesesi mi diyeceğiz? Ama bazen de mesela bir dini sohbette aklıma küfür değil ama anlatamayacağım pis şeyler geliyor. Bunlar niye?
-Bakın, ‘çağrışım’ denilen bir olay vardır. Her şey zıddını hatırlatır. Siyah beyazı; gece gündüzü; temiz kirliyi hatıra getirir. Onun gibi, mesela kutsal şeyler de bazen tam tersi olan çirkin şeyleri çağrıştırabilir. Bu, insan zihninin çalışma şeklinin doğal bir sonucudur. Zaten pek çok insanın aklına böyle çağrışımlar gelir ama onlar üzerinde durmazlar, o vesvese de söner biter. Siz evham yaıp üstünde durdukça ve heyecan, panik yaptıkça o cağrışımın, o vesvesenin daha da kökleşmesine yol açıyorsunuz. Zira düşünceleri zihinde en sağlam yerleştiren şey, o düşüncenin beraberindeki yoğun duygulardır.
-Peki bu düşünceler geldiğinde nasıl uzaklaştırabilirim onları?
-Bu tip vesveseler kovmayla gitmez, tersine artar. Mesela arılara “kışt, pışt” etseniz daha fena üstünüze gelirler. İlgilenmezseniz dağılır giterler. Kendi halinde gezen köpeğe “hoşt” deseniz havlar, belki saldırır. Bakmazsanız yoluna gider. Vesveseler de böyledir. Sizin yapacağınız, vesvese geldiğinde onunla ilgilenmemek, başka şeylere dikkatinizi yöneltmektir. Yalnız dikkat edin, düşünmemeye çalışmak değil, başka şeyleri düşünmeye çalışmak lazım, aradaki fark çok önemli. Hatta, basit belki ama, şu yöntemi önerebiliyoruz: Aklınıza bir vesvese geldiğinde, diyelim yanınızda bir kalem var, onu elinize alın ve onunla ilgili fikirler üretmeye, hatta konuşmaya başlayın. “Bu lacivert bir tükenmez kalem. Boyu 15-20 santim kadar. Üzerinde Faber yazıyor. Yaklaşık üçte biri bitmiş vs.” Saçma bile olsa, böyle başka bir objeye dikkatinizi yöneltmeniz zihninizi rahatlatacaktır.
-Peki neden oldu acaba bu hastalık?
-Bunun iki yönü var. Biri organik, biri psikolojik. Organik yönü beyindeki bazı maddelerle ilgili. Mesela nasıl ki midede asit fazla, koruyucu maddeler az olursa ülser olur, onun gibi beyinde de bazı maddeler arasındaki dengesizlik bu hastalığa sebep olabiliyor. Bu tıbben ispatlanmıştır. Zaten onun için bu tür hastalara ilaç veriyoruz ve sadece ilaç kullanmak bile % 70-80 düzelme sağlıyor.
-Ama ilaçlar aklı uyuşturmuyor mu? Pek kullanmak istemiyorum.
-Bakın, psikaytrik ilaçların bir kısmı tedavi edicidir, bir kısmı da sakinleştiricidir. Bu hastalık için tedavi edici ilaçlar var. Ben de onları yazacağım zaten. Ama bazı ilaçlar da vardır ki, zaten özel bir ‘yeşil reçete’ ile satılır, bunlar sadece sakinleştirir, sizin tabirinizle uyuşturur. Ben bu tür ilaçları pek tavsiye etmiyorum. Fazla kullanınca alışkanlık yapabiliyor. Tedavi de etmiyor zaten.
-Evet biliyorum. Bir eczacı abimiz var. O da “uyuşturma ve alışkanlık yapma özelliği olduğu için, bu tür yeşil reçete ile satılan ilaçları kullanmak doğru değeildir” demişti bana.
-İlaçlarınızı yazdım. Umarım şifa bulursunuz…
Kaynak: Dr. Yusuf Karaçay, Bir Psikyatristle Sohbetler, Zarfer Yay., İstanbul Nisan 2006, s. 31-36.