Hadis ve Kur’an ışığındaki İslami ilimlerin Batı’ya karşı üstünlüğü konusunda ne düşünüyorsunuz? Günümüzün batı tıbbı, insani yüzünü kaybetmiş durumda. Doktor hastasını hasta olarak görmüyor. Kur’an, tıp konusunda tedavi esasına dayanır. İnsanlar Kur’an’dan uzaklaştığı kadar insanlıktan da uzaklaştılar. Hastalar hapishanede gibiler. Sadece hastalıkları önemli; mide ya da karaciğer gibi. İslami tıbba geri döndüğümüzde, tıp da insani vasfına dönecektir.
İslam Dünyası’nın Batı’ya üstünlüğünü hangi prensiplerle açıklayabilirsiniz? İslam, parlak dönemlerinde Batı’dan ortalama bin yıl ilerideydi. İslami toplumlar, tıp açısından pek çok kurumlara sahipti. Mesela 850 yıllarında Endülüs’teki Kordoba’da 50, Bağdat’ta da en az bunun kadar çalışır durumda hastane vardı. Bu hastanelerde kadın ve erkek olmak üzere hemşirelik hizmetlileri görev alıyordu. Hastanelerde cerrahi bölümleri, iç hastalıkları bölümleri ve diğer bölümler mevcuttu. Bazı hastalar, hikaye anlatma, müzik dinletme ve diğer sakinleştirme metotlarıyla rahatlatılırdı. Çarpıcı nokta, ilk hastanenin Avrupa’da 1200’lerde görülmesi. Haçlılar İslam ülkeleri üzerine yaptıkları seferden döndüklerinde, edindikleri kültür ve ilim birikimini Avrupa’da uygulamaya başladılar. ‘Tanrının Evi’ adı altında kurdukları hastaneler sadece taklitten ibaret olup son derece pisti. Üstelik hastalar için yatacak yer bulunmuyordu. Müslümanlar astronomide de onlardan ilerideydi. Mesela gözlük, Batı dünyasından 100 yıl önce gözlerinden rahatsız olan bir Arap tarafından keşfedilmişti. Kan dolaşımı ise İbn er-Rafi tarafından Batı’dan 400 yıl önce ortaya kondu. Arap doktorlar yaraları iyileştirmede bir tür merhem kullanırlardı. Penisilinin esası bizzat Peygamberimiz ve daha sonra da Araplar tarafından kullanılmıştı. Ancak Fleming tarafından biraç yüzyıl sonra her nedense yeniden keşfedildi (!). Galileo Galilei tarafından bulunduğu söylenen güneş ve dünya konusundaki teori ise çok daha önceleri Arap astronomları tarafından bulunmuştu. İşin enteresan yönü, Galilei’nin Pardua’da tahsil yapmış olmasıdır. İtalya’daki bu yer, İslam kültürünün Batı’ya açılan kapısı gibiydi ve Galilei, daha önce hazırlanmış olan kitaplardan yeni buluşlara (!) doğru atım attı.
Acaba günümüzün basını ve bilim dünyası, İslam ilmini ve tıbbını neden göz ardı etmeye çalışıyor? 1000 yıl önce İslam Medeniyeti çok çok yüksekti ve Batı dünyası bu üstünlüğü bir türlü kabul edemedi. Sürekli olarak göz ardı edilmeye çalışılan bu gerçek, Bavyeralıların tutumuna benziyordu. Bavyeralılar hiçbir kültürün kendirlini etkilemesine izin vermezler. Onlar sadece kendi medeniyetlerini üstün görürler, ne da kadar parlak olursa olsun başka bir medeniyetin üstünlüğünü kabullenmezler. Bunun için inkar ediyorlar.
Bir ilim adamı olarak, İslam’ı kabul ettikten sonra görüşlerinizde ne gibi değişiklikler meydana geldi? Daha önceden de İslamiyet’i araştırmış mıydınız? Öğrendiğim en önemli şey, hastalara kardeşim olarak davranmaktı. Bazı doktorları bunu yapmıyorlar. Diğer sorunuza gelince, 17 yaşında iken okulda bir yazı çalışması verilmişti. Çalışmamın ismi ‘İslam ve Avrupa’ idi. Ta o zaman ve öncesinden beri İslam’ı düşünüyorum ve okuyorum. İslamiyet’te o kadar çok şey buldum ki, anlatılamaz.
Bir ilim adamı olarak İslam dünyasının geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz? Ben Müslümanım ve bir Müslüman olarak ne düşünürseniz, onu düşünüyorum. İnanıyorum ki, bütün Avrupa –ne zaman bilmiyorum ama- Müslüman olacak. Jules Verne’nin ‘Arzın Merkezine Seyahat’ kitabında bir anekdot alalım. Kahraman, arzın merkezine vardığında Arapça bir tabelayla karşılaşır: ‘Burası Arzın Merkezidir.’ Jules Verne’e ‘Niçin başka bir dil değil de Arapça tabela?’ diye sorulduğunda der ki: ‘Arapça geleceğin dilidir!” Biz bunu genişleterek diyoruz ki, ‘İslam geleceğin dinidir, tabii geçmişin de.’ Büyük şair Goethe, Rasulullah ve İslam hakkında büyük bir malumata sahipti. ‘Kur’an’ı ilk defa okuduğumda hiçbir şey alamadım’ demişti. Bir süre sonra kinci defa okudum. Bu sefer biraz bir şeyler anladım ama anlamadığım çok şey var’ demişti. İki yıl sonra bir defa daha okudu ve fikri şuydu: ‘Şimdi anlıyorum Kur’an’ı. Bu kitap, Allah’ın kelamıdır ve insanlara yol göstermek için gönderilmiştir.’ Biz de buna inanıyoruz. Kur’an yol göstericidir.
Kaynak: Atilla Öztürk, Zafer Derg., Mayıs 1985, sayı: 101, s. 26-27.