Denver Üniversitesi’nde biyoloji okuyan Dorothy Rettallack bir gün okul arkadaşlarına şöyle bir öneride bulundu: “Bitkilere müzik dinletip tepkilerini ölçelim. Mesela kabaklardan başlayabiliriz…”
Tahmin edeceğiniz gibi arkadaşlarının çoğu Dorothy ile dalga geçtiler. “Saçmalama kızım! Kabaklar müzikten ne anlar?” diyerek güldüler. Ama fikri dikkate değer bulanlar da çıktı.
İki öğrenci, iki ayrı odacıktı, kabakların müziğe tepkilerini anlamak için sekiz haftalık bir deney yaptılar. Odacıklardan birindeki radyoda, Denver’in gürültülü Rock müziği yayınlayan bir istasyonu, öbür odacıkta ise klasik müzik veren başka bir istasyon çaldılar. Kimse kabakların müzik seçmediğini söyleyemezdi:
Haydn, Beethoven, Brahms, Schubert ve ötesi 18.-19. yüzyıl Avrupa bestecilerini dinleyen bitkiler, transistörlü radyoya doğru eğilirken ve hatta bir tanesi radyoyu sevecenlikle sarıp sarmalarken, ‘rock’ yayınını dinleyen kabaklar radyodan kaçmaya çalışır gibi ters yönde büyümüş ve hatta cam kafeslerinin kaygan duvarlarına tırmanarak ‘bu cehennemden’ kurtulmaya çalışmışlardı…
Arkadaşlarının başarısından etkilenen Rettallack, tatlı mısır, balkabağı, petunya, zinya ve kadife çiçekleri üzerinde bir dizi benzer deney yaptı… Bu kez rock müziğinin bitkilerden bazılarını diğerlerinden daha çok ‘yıprattığı’ ortaya çıktı: Bitkilerin bir bölümü anormal derecede uzamış ve anormal derecede küçük yapraklar vermişti… Kadife çiçekleri ise iki hafta içinde sizlere ömür!
KLASİK MÜZİK DAHA AZ ‘MAZOT’ YAKIYOR
Ama iki metre ötede, bunlardan farkı bulunmayan başka kadife çiçekleri, klasik müziğin tadını çıkarıp bir güzel palazlandılar. Bu arada Dorothy, ‘Rock’la uyarılan bitkilerin klasik müzik dinleyenlerden çok daha fazla su tükettiklerini keşfetti. 18. günde yapılan bir kök incelemesi, daha çok sulanan grupta toprak içi büyümenin daha yavaş ve cılız olduğunu, ortalamanın iki üç santimetreyi geçmediğini gösteriyordu. Oysa klasik müzik dinleyenlerde (yani az su tüketenlerde) kökler kalın, sık ve üç dört kat daha uzundu.
Daha sonraki deneylerde Rettallack, bitkilerini “acid rock” denilen daha gürültülü bir müzik türünü dinlemek zorunda bıraktı.
Bu, gözaltında yapılan işkenceler gibi geldi bitkilere. “Bize acid rock dinleteceğine kökümüze asit döküp kurutsaydın daha iyiydi be abla” diyorlardı adeta. Vurmalı seslerin egemen olduğu, uyumun ses yüksekliği ve tempoyla feda edildiği bu müzikten uzağa doğru eğildiler.
Saksılar 180 derece çevrilince, bitkiler kararlı bir biçimde yön değiştirip öbür yana eğildiler.
Başlarda Rettallack’ın deneylerini gereksiz ve saçma bulanların büyük çoğunluğu, bitkilerin ‘rock’ müziğine kesin bir tepki gösterdiğini kabul etmek zorunda kaldı.
Peki bitkiler Batıcı mıydı yoksa Doğucu mu? Ne alakası var deneyin, okumaya devam edin:
Doğu’nun ve Batı’nın gelişmiş müzik türlerini –Bach’ın org prelütlerini ve ‘sitar’la Ravi Shankar tarafından çalınan bazı klasik Hint parçalarını- bitkilere dinleten Dorothy, ‘tabiatın dercihini’ açıkça ortaya çıkardı: Bitkilerin prelüdlere doğru 35 derecelik müthiş bir eğilme göstermeleri, Bach’a hayran olduklarını kanıtlıyordu. Fakat Shankar’a gösterdikleri sevgi daha müthişti; klasik Hint müziğine öyle bayıldılar ki, sesin kaynağına (yani hoparlöre) ulaşabilmek için neredeyse yerlere yattılar…
Rettallack’ın bir sonraki deneyde kullandığı Amerikan folk ve ‘country-western’ havaları ise hiçbir tepki uyandırmadı.
Bitkiler bu müzik türleriyle tam bir uyum içinde miydiler, yoksa onları kale mi almıyorlardı? Kim bilir.
Kaynak: Ayrıntı Derg., Nisan 1998, s. 56-57.