Dünya kadar geniş bir meydanın sol tarafında bulunanlar, karanlık gecelere aydınlık dedirtecek kadar karanlık, sağda bulunanlar ise ışığı sönük bırakacak kadar parlaktır. Meydanın ortası boştur. Bu boşluğun iki ucunda iki taht kurulmuştur. Aydınlık taraftaki tahtın üzerinde Hürmüz, karanlık tarafta bulunanın üzerinde ise Ehrimen oturmaktadır. Ehrimen (zulmet) ile Hürmüz (nur) taraftarları, kıyasıya bir savaşa girişirler. En nihayet Ehrimen’in ordusunun arasından bir ‘Nifak’ cadısı ortaya atılır ve önüne geleni yere serer. Hürmüz taraftarları bu duruma bir çare ararlarken ‘Nifak’ cadısının karşısına ‘Muhabbet’ pehlivanını çıkarırlar ve ‘Muhabbet’ pehlivanı bir vuruşta ‘Nifak’ cadısının kellesini gövdesinden ayırır. Daha sonra Ehrimen ordusunun içinden, meydana ‘Gazap’ pehlivanı çıkar ve ‘Muhabbet’ pehlivanını yener. ‘Nifak’a galebe çalan ‘Muhabbet’, bu sefer ‘Gazap’ karşısında pek bir varlık gösterememiş ve sevgi, öfkeye yenilmiştir. Bunun üzerine Hürmüz ordusu geri çekilir ve ‘Gazap’ pehlivanının karşısına kimi çıkaracaklarını düşünürler, sonunda meydana ‘Hikmet’ pehlivanını çıkarmaya karar verirler. ‘Hikmet’ pehlivanı sabahleyin zırlarını kuşanmış bir halde savaş meydanına gelir ve kendisini orada mağrur bir edayla bekleyen ‘Gazap’ pehlivanıyla dövüşmeye başlar. Bir ara küçük bir hileyle rakibini şaşırtan ‘Hikmet’ pehlivanı, ‘Gazab’ı yere seriverir ve böylece ilmin, hilmin ve dâhi aklın karşısında öfkenin bir işe yaramayacağını cümle âleme gösterir.
Ehrimen taraftarları üzgün ve kızgın. Hürmüz taraftarları ise sevinç içindedirler. Ancak bir süre sonra yer-gök titremeye başlar. Herkes korku içinde ne olduğunu anlamaya çalışırken, Ehrimen ordusunun içinden yüzü örtülü, zırhlarını kuşanmış kara bir pehlivan, kara ve yağız bir atın üstünde yavaş yavaş meydana doğru ilerlemeye başlar. Hürmüz dehşet içindedir; zira gelen süvarinin kim olduğunu anlamıştır. Gelen pehlivan, ‘Nefs-i Emmare’dir. Kendisine o kadar güvenmektedir ki, ‘Hikmet’ pehlivanını öldürmek bile istemez, ona meydandan çekilmesini söyler. ‘Hikmet’ pehlivanı bu teklifi kabul etmeyip hamlesini yapar ve fakat ‘Nefs-i Emmare’ye yenilmekten kurtulamaz. Bu durum karşısında Ehrimen taraftarları sevince boğulur, zafer çığlıkları atmaya başlar. Çünkü kimse ‘Nefs-i Emmare’nin karşısına çıkabilecek, onu yenebilecek bir pehlivanın varolabileceğini düşünmemektedir.
Böylece herkesin savaşın bittiğine inandığı bir sırada… Ehrimen (zulmet) yanlıları sevinciyle sarhoş, Hürmüz (nur) yanlıları ise mağlubiyet acısıyla mahzun bir halde iken, meydana doğru bir at üzerinde genç bir pehlivan seyreyler. Ağlayanların gözyaşı diner, üzülenlerin kalpleri inşirah bulur. Artık ne yapacağını bilmez hale gelen, korkudan titreyen, başını önüne eğen taraf karanlık ehlidir. Meydanların o mağrur, mütekebbir, güçlü ve yenilmez savaşçısı ‘Nefs-i Emmare’ bile korku dolu gözlerle karşıdan gelen yeni rakibinin huzurunda donakalmıştır. Sonunun geldiğini hemen anlar. Çünkü karşısında duran cengâveri tanır. En azgın, en güçlü düşmanları dahi dünyada yenebilecek tek kuvveti herkesten iyi o bilmektedir. Gelen ‘AŞK’ pehlivanıdır. Olacak olan olur ve ‘AŞK’, ‘Nefs-i Emmare’ye galebe çalarak ehl-i nuru zafere götürür…
Kaynak: Filibeli Ahmet Hilmi, A’mâk-ı Hayal, s. 35-47.
Fotoğraf Kaynağı: