Görmüyordu, Duymuyorda Ama Binlerce İnsanın Işığı Oldu
Başarıya ulaşmak bir yana, kimileri için yaşamını sürdürebilmek, aldığı soluğu verebilmek bile zor iştir. Ama o insanlar yaşamları boyu verdikleri mücadeleyle, sanki bizi hayata daha da sıkı kenetlemek için gelmişlerdir dünyaya. Yaşamın ayak basmaya cesaret edemediğimiz uçurumlarına var güçleriyle koşarlar. Çünkü onlar için hayat, bizim bakmaya korktuğumuz köşeleri gözlerin karartarak arşınlamaktır.
İşte böyle bir hayata belki de en güzel örnek Helen Keler’inki. O, hemen hepimizin dayanılması imkansız bir talihsizlik olarak gördüğü bir durumla yüzleşti ve verdiği mücadeleyle milyonlarca kişinin yaşam modeli oldu adeta. Tüm insanlık için insan beyninin ne büyük mucizeler yarattığının canlı örneğiydi o.
Renklerden ve Seslerden Mahrum Bir Çocuk 27 Haziran 1880 yılında dünyaya geldi Helen Keller. Doğduğunda sağlıklı ve sevimli bir bebekti. Ancak henüz 19 aylıkken geçirdiği birkaç gün süren yüksek ateşli bir hastalık sonucunda görme, işitme ve konuşma yeteneklerini kaybetti. Görememek, duyamamak ve konuşamamak… İnsanı adeta bir kara kutuya hapseden bu rahatsızlık dış dünyayla bağlantısını kopardı. Helen Keller, bir daha hiç kurtulmamak üzer hapishane hücresine kapatılmış gibi soyutlanmıştı yaşamdan. Bir buçuk yaşını henüz doldurmuşken böyle bir güçlükle karşılayan küçük kızın konuşmayı öğrenmesi elbette çok zordu. Bir takım harıltılar çıkarıyordu sadece. Durup dururken öfke nöbetlerine giriyor, tabakları kırık döküyor ve odada kendisiyle birlikte olanlara saldırmaya başlıyordu. Birkaç doktor kendisine zihinsel olarak hasta teşhisi koydu. Ömür boyu bir akıl hastanesinde kalması öneriliyordu Helen’in. Ailesi ise kızlarının zihinsel olarak hasta olduğunu hiçbir zaman kabul etmedi Küçük kız beş yaşından sonra kendisinin diğer insanlardan farklı olduğunu anlamaya başladı. Düşünebildiği, hissedebildiği halde görememek, duyamamak ve konuşamamak onu çileden çıkarıyor, kendisine dayanılmaz acılar veriyordu. Gittikçe daha da hırçınlaşmaya başladı. Sağı solu tekmeliyor, çığlık atıyor, kendisine yaklaşanları ısırıyordu. İstediği bir şeyi elde edemediği ve derdini anlatamadığı için sinir krizleri geçiriyordu.
Öğretmen Annie Sullivan’la Helen Yeniden Doğdu 3 Mart 1887’de küçük kız yeniden doğdu adeta. Artık yedi yaşındaydı. Ailesi Helen’e özel öğretmenlik yapması için genç bir bayan eğitmen tuttu: Annie Sullivan. Annie Sullivan, anne ve babasını kaybetmiş ve kimsesizler yurdunda büyümüştü. Beş yaşında görme yetisini büyük ölçüde yitirmişti; ancak daha sonra geçirdiği iki operasyon sonucu normal baskıda hazırlanmış bir kitabı okuyabilecek kadar görebiliyordu. Annie Sullivan, Helen’le iletişim kurabilmek için ona parmaklarıyla yazmayı öğreterek başladı işe. Helen için bir oyuncak getirmişti yanında. Bu hediye oyuncağı işaret etmek için oyuncak anlamına gelen ‘doll’ sözcüğünü Hemen’in avucuna parmaklarıyla yazdı. Bir sonraki kelime ise kek (cake) oldu. Helen avuçlarının içinde öğretmeninin parmaklarını hissedebiliyor, parmaklarıyla yazdıklarını tekrar edebiliyor ama yazdıklarının ne anlama geldiğini anlayamıyordu henüz. Annie Sullivan bu arada Helen’in öfke nöbetleri sırasında gösterdiği saldırgan davranışları da önlemeye ve kontrol etmeye çalışıyordu. Bir gün Helen’in elini akan musluğun altına tuttuğu bir anda öğretmeni Annie da diğer eline ‘su’ sözcüğünün harflerini yazdı. İşte bu andan sonra müthiş bir gelişme başladı. Helen bir elinde hissettiği serin suyla diğer elinde parmakların yazdığı ‘su’ sözcüğünü ilişkilendirebilmişti. Bundan sonra müthiş bir gelişme başladı. Ansızın ortaya çıkan bu kıvılcımla dünyanın kapıları küçük kıza ardına kadar açıldı. Bahçede koşmaya başladı, eline rasgele bir şeyler alıyor, hocasından eline geçirdiği her şeyi kendisine hecelemesini istiyordu. Artık sözcükleri ve yazılımlarını büyük bir hız ve hevesle öğrenebiliyordu.
Parmak Uçlarıyla Tanıştığı Yaşamı Bizden Daha İyi Tanıyordu Helen Keller 1888’de Körler Enstitüsü’ne başvurdu. 1890’da konuşmayı öğrenci ve 1894 yılında New York’taki körler okuluna gitti. Coğrafyayı öğretmeninin kırmızı çamurdan kendisi için yaptığı kabartma haritadan öğrendi. Redcliffe Koleji’ne başladığında Almanca ve Latince biliyordu. Daha sonra Fransızca ve Rusça öğrendi. Artık spor yapabiliyor, ata binebiliyor ve kağıt oyunlarını başarıyla oynuyordu. Pedagoji eğitimi aldı ve 1904 yılında 24 yaşına geldiğinde o artık üniversiteden mezun olan ilk sağır ve kör kişiydi. Mücadelesini, insan beyninin ve yüreğinin istenildiğinde neler başarabildiğini “Her Şey Suyla başladı” isimli kitabında anlattı. Yazarlığın yanı sıra aynı zamanda etkili bir hatipti Helen Keller. Harvard Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmaya şöyle başlamıştı: “Siz gençler benden çok daha talihli insanlarsınız. Zira bendeki bir eksiklik hiçbirinizde yok.” Hatip, bu sözlerinden sonra biraz durakladı ve Harvardlı gençler, bu kör yazar ve hatip kadın adına üzülmeye başlamışlardı ki, Keller sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü benim dişlerim takma.” Gençler, Helen Keller’in bu sözlerini çılgınca alkışladılar. H. Keller, ışık ve sesten mahrum bir duyu hayatına sahipti; ama diğer algıları öyle güçlüydü ki karşısındaki insanın kişiliğini bile tartabiliyordu. Londra’da bir parka girince kokudan orasının Green Park olduğunu anlamıştı. Yaşama sevgisiyle dolu olan Helen Keller doğayla baş başa kalmayı çok severdi. Evinin harika bir bahçesi vardı. Yaz sabahları beşte kalkıp eliyle zararlı otları topluyor, çiçekleri suluyordu. Kendisine gece ve gündüzü nasıl ayırt ettiği sorulduğunda şöyle cevap vermişti: “Gündüz hava ve kokular daha hafiftir. Atmosferde daha fazla titreşim ve hareket vardır. Gece daha derin ve hareketsizdir.” Üstün bir titreşim algısına sahipti ve bazı müzik parçalarını ezbere biliyordu. Mark Twain’in 19. yüzyılın iki büyük kişisinden biri olarak tanımladığı Helen Keller’in nesillere örnek olacak yaşamı, 1968 yılında sona erdi. Helen Keller hayatı parmak uçlarıyla tanımıştı; ama eminiz ki hayat hakkında bizden çok daha fazla şey biliyordu. Yaşamınızı ‘zor’ sandığınız zamanlarda Helen’in hayat öyküsünü hatırlayın. Böylece şükretmeyi öğreneceksiniz.
Kaynak: Cemal KONDU, Genç Gelişim Derg., Mart 2006, s. 8-9.