İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen, Fatih Sultan Mehmed’in ve Selâhaddin Eyyubî’nin hayatını konu alan sinema filmlerini çekmenin hayali içerisinde hayata veda eden “Çağrı” ve “Çöl Aslanı / Ömer Muhtar” filmlerinin yönetmeni Mustafa Akkad’ın hayallerinin başka ustalar tarafından gerçekleştirilmesi temennisinde bulundu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı, Türkiye’de özellikle “Çağrı” ve “Ömer Muhtar” isimli filmleriyle tanınan efsane yönetmen Mustafa Akkad’ı anma programı düzenledi. Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen “Hollywood’da Doğulu Bir Öncü: Mustafa Akkad” başlıklı anma programının açılış konuşmasını yapan İBB Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen, özellikle sinema yolculuğuna yeni çıkan gençlerin, Mustafa Akkad gibi insanları daha çok tanımalarına fazlasıyla ihtiyaç olduğunu belirtti. Şen, “Her sinemaseverin de böyle buluşmalara ihtiyacı var. Mustafa ustaya, hayallerini, inşallah başka ustaların gerçekleştirmesi temennisiyle rahmet diliyorum” dedi. Şen, anma programını hazırlayan Sinema Yazarı Ali Murat Güven’e, gösterdiği çabadan dolayı teşekkür etti. İBB Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen’in kısa açış konuşmasının ardından söz alan Yeni Şafak gazetesi sinema yazarı Ali Murat Güven de, Mustafa Akkad için “Bu günü lütfen anılarınızda özel bir yere kaydedin. Bu adamı sevmek için, ölüm yıldönümlerinde, filmlerinin yıldönümlerinde yâd etmek için Müslüman olmaya da gerek yok; insan olmak yeter” dedi. …
Akkad’ın kalite düşkünlüğü Ali Murat Güven, Mustafa Akkad’ın, 1976 yılında çektiği Çağrı filminin 35 mm kamerayla film kadar özenle çekilmiş 45 dakikalık ‘kamera arkası’ belgeseli, özenle hazırlanmış illustrasyonları, posterleri, binlerce kare set fotoğrafı ve lobi kartları olduğuna dikkat çekti. Akkad’ın, filmlerinde Oscar ödüllü, ‘paranın satın alabileceği en kaliteli’ sanatçılarla çalışarak yüksek bir kalite örneği sergilediğinin altını çizen Güven, “Bu, bizim Müslüman bilinci içinde bana göre en sıkıntı çektiğimiz konulardan biri, kaliteye yeterince meftun olmamak” dedi. Holywood’da yapılan şey sinema değil Akademisyen Gazeteci Dr. Yusuf Kaplan da, Holywood sinemasını değerlendirerek başladığı konuşmasında, “Holywood aslında sinema yapmıyor. Holywood’un yaptığı şey, sinemadan başka bir şey” dedi. Sinemanın, çağın zeitgeist’ı olduğunu ifade eden Kaplan, Holywood sinemasının, ‘sinemanın ve çağın bütün zaaflarını ve imkânlarını ele veren formu’ olduğunu söyledi.
Felsefenin ve düşüncenin yerini sinema aldı
Çağın düşünürlerinin, ikinci sanayi devrimi ile birlikte Batı’da düşüncenin bittiğini söylediklerine işaret eden Kaplan, Wittgenstein’ın “Artık felsefe, tarif yapma yetilerini kaybetmiştir, dolayısıyla tarif yapma yetkisini de kaybetmiştir. Sadece tasvir yapabilir, dolayısıyla da haddini bilmelidir” mealindeki yaklaşımını hatırlattı. Kaplan, ‘çağın en büyük düşünürü’ olarak nitelendirdiği Deleuze’ün, ‘felsefenin bittiği ve sinemanın, düşünce ile felsefenin yerini aldığı’ şeklindeki iddiasını dile getirdi. Kaplan, “Holywood’da yapılan şey, sinema değil. Sinemayı bir araç olarak kullanan bir şey. Yani dolayısıyla, Amerika’yı Amerika yapan şey, Holywood’dur. Holywood’u çekin çıkarın aradan, Amerika diye bir şey kalmaz” diye konuştu. Sinemanın imkânlarını, Holywood’un dışındaki coğrafyaların kullandığını ileri süren Kaplan, “Meselâ, Amerikan Bağımsız Sineması, Avantgarde Sineması, Experimental Sineması, Holywood’a rağmen var oldu, Amerika’da var oldu. Holywood olmasaydı var olabilir miydi? Bu, önemli bir soru” diye konuştu. Çağrı, Holywood’un putlarını yıkan bir film Çağrı filmine dair tespitlerde de bulunan Kaplan, “Filmin içine izleyici giriyor ama filmin içinde yok olmuyor. Normal Holywoof filminde, yani bildiğimiz klasik Holywood filminde nedir? İzleyici, karakterlerle özdeşleşir veya hikâye ile özdeşleşir, filmin içine girer; ama filmin içinde, karakterlerin içinde veya hikâyenin içinde yok olur” dedi. Kaplan, filmde Hz. Muhammed’in tasvir edilmemiş olmasının, izleyiciyi, yönetmeni, oyuncuyu var eden estetik operasyonun kilit noktası olduğunu vurguladı. Mustafa Akkad’ın yaptığı işi yapabilmiş yönetmenlerin henüz çıkmadığını belirten Kaplan, “(Akkad’ın) benimsediği estetik dil, epik bir film çekme hikâyesi, bütün bir Holywood’un konvensiyonlarını, kodlarını ve putlarını yıkıyor aslında” dedi. Çağrı ve Ömer Muhtar’daki derinlik ve bütünlük unsurlarına da dikkat çeken Kaplan, “Bu, çok önemli bir şeydir; yani siz, bütünlüğü epikle yakalıyorsunuz, derinliği de, o epiğin gizlediği şiirsellikle yakalıyorsunuz. Yani, bütünlüğün ve derinliğin at başı gittiği, bir arada olduğu bir yerde, kesinlikle sizin izleyiciyi sömürmeniz mümkün değil” tespitinde bulundu. Kaplan, Çağrı filminin en önemli özelliklerinden birisinin de, ‘anlamın forma kurban edilmemesi’ olduğunu kaydetti. Kaplan, bir soru üzerine de, Çağrı’ya kıyasla Ömer Muhtar filminde daha estetik bir dil olduğunu söyledi. Çağrı, Ömer Muhtar ve Halloween serisi… Daha sonra söz alan Sinema Yazarı Banu Özdemir ise, Çağrı’nın, herkesin bugüne kadar hafızasında taşıdığı dinî sinema örneklerinden birisi olduğunu belirterek, epik filmler açısından 1970’li yıllarda çekilmiş filmlerin seviyesinin günümüzde bile yakalanamadığına işaret etti. Özdemir, Çağrı ve Ömer Muhtar filmlerinin yönetmeni Mustafa Akkad’ın, diğer taraftan Halloween (Cadılar Bayramı) gibi filmler çekmiş olmasını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de, “Ama o da zaten Halloween serisinin tamamen ticarî olduğunu kabul ediyor. Yapımcılık yapmasının birtakım şeylere vesile olması gerektiğini kabul ettiği için, ben burada herhangi bir çıkar ve ikiyüzlülük görmüyorum; aslında, olabilecek doğru bir yöntem. Çünkü bir şeyler bir şeylerin finansı olmak durumundadır” dedi. Bu konuda görüşünü açıklayan Sinema Yazarı Murat Tolga Şen de, “Holywood’da iyi bir tüccar olmadan iyi bir sinemacı olmanın imkânı yok. Sektör, öyle bir şans vermiyor size. Eğer iyi bir sinema yapmak istiyorsanız Holywood standartlarında ya da standartların üzerine çıkacak, iyi hesap yapan bir adam da olmanız lâzım. (…) Bir yönetmen, kendi istediği filmleri çkebilmek için başka filmlere yapımcılık yapabilir. Böyle işliyor sinemanın düzeni. Akkad’ın yaptığı doğrudur” diye konuştu.
Akkad, Doğu ile Batı arasında köprüydü
Ali Murat Güven’in, Çağrı filmi daha gösterime girmeden, gerek İslâm gerekse Hristiyan dünyasından asılsız gerekçelerle gelen tepkileri özetlemesinin ardından, bir değerlendirmede bulunan Star gazetesi Kültür Sanat Şefi Bedir Acar, Mustafa Akkad’ın, Batı dünyası ile Doğu dünyası arasında önemli bir köprü olduğunu belirtti. Acar, “Nasıl ki Peygamber zamanında İslâmiyet ülkelere mektupla tebliğ ediliyordu, Mustafa Akkad da, çağın dilini kullanarak, Yusuf Hocamın deyimiyle zeitgeist’ı kullanarak, yine tebliğini bu şekilde sürdürüyordu. Müslümanların Batı’ya karşı korkularını ve Batılıların Müslümanlara karşı olan korkularını yenmemizde Mustafa Akkad gibi insanlara çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum” dedi. Mel gibson, infaz sahnesini Ömer Muhtar’dan almış Sinema Yazarı Murat Tolga Şen de, Braveheart filminde William Wallace’ın infaz sahnesinin, Ömer Muhtar filminden alındığını ileri sürdü. Şen, “Mel Gibson, bence Ömer Muhtar’ı izlemiş, çok da beğenmiş, yani… Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok; yapılmışı var zaten mükemmel bir şekilde, almış, filmine koymuş” iddiasında bulundu. Şen, “Bunu Türkiye’de bir sürü sinema yazarı bilir fakat bunu bilmekle itiraf etmek başka şeydir. Çünkü Mustafa Akkad, bir yerde Müslüman bir sinemacıdır” dedi. “Benim için önemli olan, Mustafa Akkad’ın Müslüman bir sinemacı olmasından çok müthiş (muhteşem) bir sinemacı olmasıdır” diyen Şen, Mustafa Akkad’ın sadece ‘eline iyi bir fırsat geçmiş bir sinemacı’ değil, gerçekten çok iyi bir sinemacı olduğunu söyledi. Şen, “Biz, buradan, bu salondan, Türkiye’den binlerce kişiyi Amerika’ya aynı üniversiteye göndersek, onlar okusalar ve film çekmeye başlasalar, çok azı Mustafa Akkad’ın çektiği filmler kadar bir film çekebilirler” diye konuştu. Çağrı’yı çeken Akkad ve onu öldüren El Kaide… Çağrı filminin misyonunun gündeme gelmesi üzerine de Şen, şu değerlendirmede bulundu: “Kur’ân-ı Kerîm’i başından sonuna okuyanların sayısı, Çağrı’yı başından sonuna okuyanlardan daha azdır. O yüzden Çağrı’nın çok önemli bir misyonu var ve bunu çekebilen bir adam da, bence o misyonu tamamlamıştır. Kaldı ki, ölümüyle ilgili, yani Çağrı’yı çeken adamın yine Müslüman bir örgüt (!) tarafından (El Kaide) öldürülmesi, bizim için bir ders barındırıyor. Biz, hangi yolu tercih edeceğiz, Müslümanlar olarak? Çağrı’yı çeken, İslâmiyet’in aslında ne demek olduğunu öğreten adamın yolundan mı gideceğiz, yoksa onu bombalayıp öldürmeyi tercih eden adamların yolundan mı gideceğiz? Her din için çok karanlık zamanlar vardır; yani İslâmiyet, Hıristiyanlıktan 600 küsur yıl daha yeni bir dindir. 600 küsur yıl geriye gittiğimiz zaman, Hıristiyanlığın hiç hoş olmayan bir zamanına denk geliriz gibi geliyor bana. Bence, yaşarken de, filmleri çekerken de, ölürken de bazı dersler bırakmıştır Mustafa Akkad, dünyada yaşayan tüm insanlara. O dersleri çok iyi çalışmak lâzım, diye düşünüyorum.”
Keşke Selâhaddin Eyyûbî ile İstanbul’un fethini de çekebilseydi
Mustafa Akkad’ı, ‘Doğu kökenli en büyük sinemacı’ olarak nitelendiren Şen, “Keşke Selâhaddin Eyyûbî ile İstanbul’un fethini de çekebilseydi, keşke o şansları da yakalayabilseydi. O zaman, şimdi konuşacak çok daha şeyimiz olacaktı, hem de sadece biz konuşmayacaktık, bütün dünya bu adamı konuşuyor olurdu. En son seyrettiğimiz bu Selâhaddin Eyyûbî’yi anlatan ‘Cennetin Krallığı’ filmi… Ridley Scott’ın… O filmi meselâ ben hep Mustafa Akkad çekmiş olsa nasıl bir şey çıkardı diye düşünüyorum. Onun planları, çektikleri aklıma geldiği zaman, Cennetin Krallığı’ndan çok daha görkemli bir şeyle karşılaşacağımızı düşünüyorum” diye konuştu. Şen, Akkad’ın oyuncu seçimindeki başarısına da dikkat çekerek, “İnanılmaz bir cast oluşturuyor” dedi. Uçakan: Olağanüstü bir mağduriyet içerisindeyiz İzleyiciler arasında bulunan ve görüşlerini ifade etmesi için kürsüye davet edilen Yönetmen Mesut Uçakan da, şöyle konuştu: “Ayaklarımızı uzatarak bir film seyrediyoruz ama onun senaryosundan hazırlık safhasına, çekimine, pazarlamasına kadar nasıl kan kusturucu bir iş olduğu malûm. Onu erbabı biliyor. O yüzden, bütün dünyanın alkışladığı bir film yapmak ve öyle bir ortamda yapmak, gerçekten ciddi bir lütuf. Ben bu kelimeyi kullanıyorum; Rabb’in bir lütfu. Beni ilgilendiren tarafı da o zaten. Yani, böyle bir filmi çekmiş olmanın nasiplik seviyesi herkese mal olmaz. 30 yıldır Mustafa Akkad’ı konuşuyor olmak, 30 Yıldır Mesut Uçakan’ı, İsmail Güneş’i konuşuyor olmak, zaten bu topluma ve bu insanlara getirilecek, bu camiaya daha doğrusu getirilecek en büyük eleştiri bence.” Kendilerinin ‘olağanüstü bir mağduriyet içerisinde’ olduklarını ifade eden Uçakan, “Çok komik paralarla kerametler oluşturmak gibi bir durumla karşı karşıya kaldık” dedi. Uçakan, bir soru üzerine, meslek hayatında en yüksek bütçeli filminin Yimpaş bünyesinde çektiği 200 bin Dolarlık bütçesi ile Kelebekler Sonsuza Uçar filmi olduğunu söyledi.
Kaynak: http://www.kultursanat.org/haber.php?id=595