Namazın (Salâtın) Nasıl Kılınacağı Kuran’da Yazıyor mu? Evet
Kur’an “her şeyin açıklayıcısı”dır (Nahl [16] 89). Yüce Allah da “…Bugün, sizin için dininizi kemale erdirdim / olgunlaştırdım ve sizin üzerinize nimetimi tamamladım.” (Maide [5] 3) ve “Ve Rabbinin sözü hem doğrulukça hem de adaletçe tamamlanmıştır…” (Enam [6] 115) ayetleriyle dinin tamamlandığını, dolayısıyla İslam ile ilgili her tür gerekli bilginin Kur’an’da bulunduğunu belirtmiştir. Zaten ahirette “Kur’an’dan hesaba çekileceğimiz” (Zuhruf [43] 44) için örneğin salât ile ilgili gerekli tüm bilgiler Kur’an’da yer almak zorundadır.
Tüm bu ayetlere rağmen İslam’da Kur’an yanında başka kaynakların da bulunduğunu iddia edenler vardır. Gerekçe olarak da Kur’an’ın dini anlamada yetersiz olduğunu, mesela “Kur’an’da namazın nasıl kılınacağı yazılmaz” iddiasını ileri sürerler. Maalesef bu iddia Allah’ın dediklerini yalanlama, Allah’ı yetersiz bir kitap yollamış olduğu ithamlarına kadar varsa da bu, onların pek umurlarında değildir.
Yüce Allah dilediği zaman Kur’an’da ayrıntılara yer vermiştir. Örneğin Nur [24] 61. Kimlerin evinde yemek yemekte sakınca olmadığını anlatmak için aslında uzun bir listeye gerek yoktu. Kur’an, “Yakınlarınızın evinde.” deseydi bu kavramın içine zaten ayette sayılanların hepsi girerdi. Ama Allah yine de istediği zaman ayrıntı vermektedir. Bu rağmen salât konusunda çok fazla ayrıntıya girilmemiştir. Bundan şu anlaşılmaktadır: Kur’an’da salât ile ilgili verilen bu ana hatlar, onu yerine getirmek için yeterlidir. Kur’an’da salât ile ilgili verilen bilgilere başlıklar halinde bakalım.
Salât eskiden beri vardı:
Allah Rasulü insanlara salâtı öğretmedi. Çünkü salât zaten o toplum tarafından biliniyordu. Allah da toplumun bildiği bir şeye sadece atıf yaptı. Var olan salât içindeki şirk unsurlar ayıklandı (Enfal [8] 35) ve gerekli bazı düzenlemeler yapıldı.
Salât eskiden beri tüm nebi/rasullere ve Mü’min toplumlarına farz kılınmıştır: “(Kitap verilmiş olanlar) oysa Allah’a kulluktan ve dini hanifler olarak ona has kılmaktan ve o salâtı ( الصَّلٰوةَ ) ikame etmekten, zekâtı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar…” (Beyyine [98] 4-5. Ayrıca bkz. Hac [22] 26; İbrahim: İbrahim [14] 40; İsa: Meryem [19] 31; İsmail: Meryem [19] 54-55; İsrail oğulları: Bakara [2] 43, 45, 83; Meryem [19] 58-59; Lokman: Lokman [31] 17; İbrahim, İshak, Yakup: Enbiya [21] 73; Maide [5] 12; Yunus [10] 87; Musa: Taha [20] 14; Şuayb: Hud [11] 87; Zekeriya: Al-i İmran [3] 39).
Kast edilen “o salât الصَّلٰوةَ ” herkesin bildiği bir kavramdır. Allah örneğin Musa Nebi’ye şöyle demişti: “Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Öyleyse yalnızca bana kulluk et. Ve beni zikir için / hatırlamak için o salâtı ( الصَّلٰوةَ ) ikame et.” (Taha [20] 14). Yine Allah Rasulullah’a da şöyle demişti: “O salâtı ( الصَّلٰوةَ ) ikâme edin ve zekâtı verin…” (Bakara [2] 110). Dolayısıyla salât (es-Salât / o salât) başta ehli kitap olmak üzere müşriklerin de bildiği, tam anlamıyla olmasa da bir şekilde, yerine getirdikleri bir uygulamaydı.
Kur’an diğer konularda olduğu gibi bu konuda da sadece gerekli müdahale ve düzeltmeleri yapmıştır. Ama şu an salât olarak uygulanan tüm ayrıntıları vermemiştir. Mesela kıyamda ellerin nasıl bağlanacağı ve nereye koyulacağı gibi ayrıntılar Kur’an’da belirtilmez. Kur’an’da yer verilmeyen ayrıntılar, kişinin tercihine bırakılmış demektir.
Dolayısıyla salât zaten vardı ve biliniyordu. Rasulullah önceden beri gelen uygulanan salâtı uyguladı ve o uygulama bize de intikal etti (Zeki Bayraktar, Kur’an ve Sünnet ama Hangi Sünnet?, 290).
— Salâtın yerine getirilme gerekçesi:
• Kötülük, aşırılıktan uzaklaştırmak: “…Kesinlikle o salât aşırılıktan, kötülükten alıkoyar…” (Ankebut [29] 45).
• Allah’ı anmak/zikretmek: “…Bana kulluk et ve beni zikretmek / anmak için salâtı ikame et!” (Taha [20] 14; Cuma [62] 9. “Li zikri”nin ikinci anlamı için bkz. Bakara [2] 152). Yani salât bir zikirdir.
— Salâtta kıyafet, setri avret, örtünmesi gereken yerleri örtmek:
“Her mescidin yanında; toplum içinde süslerinizi alın.” (Araf [7] 31).
“…Size çirkinliklerinizi / edep yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik…” (Araf [7] 26).
— Salât vakitleri:
Salâtın belirli vakitleri vardır: “…Kuşkusuz salât, belirlenmiş vakitlerde Mü’minler üzerine yazılmıştır.” (Nisa [4] 103).
• Fecr (Sabah): “…Sabah salâtından önce…” (Nur [24] 58).
“Onu günün başında sonunda tesbih edin…” (Ahzab [33] 42).
“Gündüzün 2 tarafında [Tarafeyin-nehar] ve gecenin yakınlarında [Zülefen minel-leyl (En az 3 zaman. Çünkü zülef, zülfenin çoğuludur)] salâtı ikame et…” (Hud [11] 114).
“…Güneş’in doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et.” (Kaf [50] 39).
“O halde akşama kavuştuğunuz zaman ve sabaha kavuştuğunuz zaman tesbih Allah’ındır.” (Rum [30] 17).
• Leyl (Akşam): “Güneş’in batmasından [Dulukiş-şems] gecenin karanlığı bastırıncaya kadar [Ğasakil-leyl] salâtı ikame et…” (İsra [17] 78. Ayrıca Ahzab [33] 42; Hud [11] 114).
• İşa (Gece/Yatsı): İsra [17] 78.
Bu konudaki diğer ayetler için bkz. Araf [7] 205; Bakara [2] 238; Taha [20] 130.
Not: Salât vakitleri ile ilgili ayrıntıya girilemedi. Bu konuda kapsamlı bir çalışma yapmak gerekir. Çünkü birçok kişinin bu konuda farklı görüşleri olduğu için tek tek onları ele alıp incelemek lazım. O da başka bir araştırmanın konusudur.
— Abdest, Teyemmüm:
“Ey iman edenler! Salâta durduğunuz zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi -dirseklerinizle beraber- yıkayın. Başlarınızı ve –aşık kemiklerinizle beraber- ayaklarınızı mesh edin…” (Maide [5] 6).
“Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüpken -yolculukta olmanız hariç- yıkanıncaya kadar salâta yaklaşmayın. Eğer hastaysanız veya yolcuysanız; tuvaletten gelmişseniz, kadınlarla ilişkiye girmişseniz ve su da bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla ellerinizi ve yüzünüzü mesh ederek teyemmüm edin…” (Nisa [4] 43).
— Rekât sayısı:
Kur’an’da rekât sözcüğü geçmez. Salâtın 2 rekât olduğu çıkarılabilir (Nisa [4] 101-103). Rekât sayısı hakkında bir zorunluluk yoktur. Günümüzdeki sayıları Mü’minler zamanla sabitlemişler.
— İsteksizce yapmamak:
“(Münafıklar) onlar, “salâtı ikame ettikleri” zaman üşene üşene “ikame ederler.” İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı da pek az zikrederler…” (Nisa [4] 142).
“İnfaklarının kabul edilmesine engel şey, onların, Allah’a ve Rasulü’ne karşı küfretmeleri, salâta üşene üşene gelmeleri…” (Tövbe [9] 54).
“Sabır ve salâtla yardım isteyin. Kuşkusuz bu içtenlikle itaat edenlerden başkasına ağır gelir.” (Bakara [2] 45).
— Huşu:
“Onlar, salâtlarında huşu içinde olan kimselerdir.” (Mü’minun [23] 2).
— Salât Yeri:
“Allah’ın mescitlerinde…” (Bakara [2] 114).
“…Halkınız için Mısır’da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın ve salâtı ikame edin…” (Yunus [10] 87).
— Cemaatle Salât (kadınlar da katılabilir):
“Ey Meryem! Rabbine içtenlikle bağlan, secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et.” (Al-i İmran [3] 43).
— Salât kazaya bırakılamaz, ertelenemez:
“Eğer korkarsanız yaya veya binek üzerinde bulunduğunuzda da güvenlikte olduğunuz zamanda da bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah’ı zikredin/anın!” (Bakara [2] 239. Ayrıca Nur [24] 37).
Ayette korkunun herhangi bir tarifi yapılmamıştır. Çünkü korku kişilere göre farklılık arz edebilir. Düşmandan veya bir hayvandan korkma, salâtı kılamayacağı korkusu, salâtın vaktinin çıkma korkusu… Bunlar salâtın binek/vasıta üzerinde veya yaya olarak yerine getirilebileceğini gösteren korku çeşitlerindendir.
— Salâta yaklaşılmayacak durumlar:
“Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüpken -yolculukta olmanız hariç- yıkanıncaya kadar salâta yaklaşmayın…” (Nisa [4] 43).
— Kıble:
“… Bundan böyle yüzünü, Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz de nerede olursanız olun, yüzlerinizi o tarafa çevirin…” (Bakara [2] 144. Ayrıca Bakara [2] 115, 143, 149, 150).
Yönünüzü kıbleye çevirince istikbal-i kıble şeklen olmuş olur. Ama bunun anlamlı olabilmesi, yüreğinizin kıblesinin Allah rızası olmasına bağlı (Bakara [2] 177).
— Kıyam, Saygıyla Durmak:
“Gece saatlerinde secde ederek, kıyam durarak itaatkâr olan, ahireti hesaba katan ve Rabbinin rahmetini uman kimse, bu nankörlerle bir tutulur mu hiç? …” (Zümer [39] 9).
“Bir zamanlar İbrahim’e evin yerini göstererek; “Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Evimi tavaf edenler, kaim olanlar, rukû edenler, secde edenler için arındır.” demiştik.” (Hac [22] 26).
Kıyamda ellerin bağlanması, salınması vs. Kur’an’ın hükmü değil. Mü’min nasıl isterse o şekilde ellerini tutabilir.
— Kıraat, okunacak dualar, ne söylediğini bilmek ve şuur:
“Kitap’tan sana vahyolunan şeyi oku. Salâtı ikame et…” (Ankebut [29] 45).
“Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüpken -yolculukta olmanız hariç- yıkanıncaya kadar salâta yaklaşmayın…” (Nisa [4] 43).
— Salâtta ses tonu:
“…Salâtında sesini ne fazla yükselt ne de fazla kıs. Bu ikisi arasında bir yol tut.” (İsra [17] 110).
“…Ve sabah akşam/her zaman kendi içinden, korkarak ve alçala alçala, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an…” (Araf [7] 205).
— Rükû:
“Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin…” (Hac [22] 77).
“Ey Meryem! Rabbine içtenlikle bağlan, secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et.” (Al-i İmran [3] 43).
“Salâtı ikame edin, zekâtı yapın. Ve rükû edenlerle birlikte rükû edin.” (Bakara [2] 43).
Ayrıca Bakara [2] 125; Fetih [48] 29; Hac [22] 26; Mürselat [77] 48; Tövbe [9] 112.
— Secde:
“Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!” (Hicr [15] 98).
“Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin…” (Hac [22] 77).
Ayrıca bkz. Al-i İmran [3] 43, 113; Alak 19; Ankebut 45; Fetih 29; Furkan 64; Hac [22] 26; İsra 107; Sad 24; Şuara 219; Tövbe [9] 112; Zümer 9.
— Kade:
“Onlar; ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarlarken, Allah’ı zikrederler / anarlar…” (Al-i İmran [3] 191).
— Cuma Günü Salâtı:
“Ey İman Edenler! Cuma günü salât için seslenildiği zaman alışverişi bırakıp hemen Allah’ın zikrine koşun. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma [62] 9). Cuma salâtı toplumsal bir ibadettir ve kadınlara da farzdır. Bildiğimiz şekilde ezan Kur’an’da yer almaz.
— Kabir (Cenaze) Salâtı:
“Onlardan ölen hiçbir kimseye, asla salât etme ve kabirlerinin başında da durma…” (Tövbe [9] 84).
— Olağanüstü Durumlarda (Savaş, Sefer):
“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer gerçeği yalanlayan nankörlerin, size kötülük yapmalarından korkarsanız, salâtı kısaltmanızda bir sakınca yoktur…” (Nisa [4] 101-103).