Gözümüzün 600 bin sinirle beyne bağlı olduğunu biliyor musunuz? Ya da aynı anda 1.5 milyon mesaj alıp bunları düzenlediğini ve saatte 500 km’lik hızla beyne gönderdiğini. Örneğin siz bu sayfaya bakarken gözünüzden beyninize doğru saatte 500 km hızla bir elektrik akımı ilerlemektedir. Akım iletildiğinde siz de satırları okumaya başlarsınız.
Peki hiç düşündünüz mü, tek bir noktaya bakarken birbirinden farklı yüzlerce detayı nasıl görebiliyorsunuz? İnsan günlük hayatın koşuşturmacası içinde bunları düşünmezken, göz bütün bu noktalardan gelen mesajları değerlendirmekte, birbirlerinden ayırt etmekte ve her birini beyne iletmektedir.
Gözlerimizin bize son derece kaliteli bir görüntü sundukları da unutulmaması gereken bir konudur. Örneğin elimizdeki dergi bize oldukça yakın olduğu için bu görüntüyü çok net algılarız, ama aynı anda arka planda gördüğümüz manzara çok uzak olmasına rağmen bu görüntüyü de aynı netlikte görürüz. İşte gözlerimizin ulaştığı bu netliği hiçbir televizyon, hiçbir kamera sağlayamamakta, hiçbir teknoloji insana kendi gözünün görüş mükemmelliğini ve görüş hızını sunamamaktadır. İnsanın doğuştan sahip olduğu bu büyük nimet, her şeyi en ince detaylarıyla birlikte mükemmel bir şekilde yaratan Allah’ın (C.C) bir ikramıdır.
Gözün sahip olduğu muazzam özellikler burada saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Hassas bir yağlama sistemi de gözün sahip olduğu önemli bir özelliktir. Bu sistem, günde yaklaşık yüz bin defa dört ayrı yöne dönen gözün bu hareketler sonucu yıpranmasını engellemektedir.
Allah bir ayetinde insana verdiği bu nimetini şöyle hatırlatmaktadır:
“De ki: “Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O’dur. Ne az şükrediyorsunuz?” (Mülk Suresi, 23)
Gözlerimizin daimi koruyucuları: Göz kapakları
Peki dünya ile bağlantı kurmamıza vesile olan gözlerimizi koruyan göz kapaklarımız hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Göz kapaklarımızın birçok hayati görevinin olduğunu, örneğin konjonktiva ve korneayı her an belli bir nem oranında tuttuklarını biliyor muyuz? Gerektiğinde göz yuvasının üzerini sıkıca örten göz kapaklarımızın bizler için önemini ne kadar sıklıkla düşünüyoruz?
Göz kapağı kavisli göz üzerine kusursuzca kapanan bir mekanizmaya sahiptir. Bu mükemmel uyum sayesinde göz kapağının açılıp kapanması esnasında gözün ön yüzeyinde temas edilmeyen hiçbir nokta kalmaz. Eğer göz kapağı gözü bu kadar mükemmel bir şekilde sarmasaydı, kalan boşluklardaki yabancı maddelerin temizlenmesi mümkün olmayacaktı.
Ayrıca, bilindiği gibi, göz kapağının derisi vücudun diğer kısımlarına göre çok daha incedir. Göz kapağı derisinin alt tabakası yağsız ve gevşektir. Bu sayede kan bu bölgede kolay toplanır. Eğer göz kapağının derisi kalın ve yağlı bir yapıda olsaydı, hiç kuşku yok, gözlerin açılıp kapanması oldukça zor bir işlem olurdu.
Gözün açılıp kapanma esnasında göz kapağının içinde bulunan özel bir bezden salgılanan yağlı bir salgı kapakların birbirlerine yapışmalarını engeller. Bu sayede göz kapakları kayganlık elde eder ve bizler gün içinde binlerce kez gözlerimizi kırparken bu işlemin farkında bile olmayız. İşte bizim farkında bile olmadan yaptığımız bu hareket sayesinde gözlerimiz yoğun ışık temasından ve yabancı maddelerden korunmaktadır.
Peki ya gözlerimizi kırpmamız mümkün olmasaydı ne olurdu? Şüphesiz gözlerimizin içi toz dolar, bu da gözlerimizin mikrop kapmasına yol açardı. Ayrıca gözlerimiz tamamen temizlenemediğinden puslu, bulanık bir görüntü meydana gelirdi.
Göz kapağının uyurken kapalı durması da Allah’ın (C.C) insan üzerindeki çok büyük bir rahmetidir. Eğer göz kapağı uyurken kapanmasaydı, gözler göz kapağının altındaki kılcal kan damarlarıyla beslenemeyecek ve giderek yıpranacaktı.
Kornea adı verilen gözün önündeki şeffaf tabaka, vücutta kan damarlarının geçmediği tek bölgedir. Dış dünyayı bu sayede berrak bir şekilde görebiliriz. Bu dokunun düzenli beslenmesi de, göz kapağının uyku esnasında kornea tabakasını sarması ile birlikte mümkün olabilmektedir.
Peki, hiç düşündünüz mü, insan, göz kapağı olmadan uyuyabilir miydi? Kuşkusuz göz kapağı olmadan uyumak insan için son derece zor bir işlem olurdu. Uyuyabilmek için karanlık bir odaya ihtiyaç olacak, gündüzleri ise uyumak mümkün olmayacaktı. Öte yandan uyku esnasında açık kalan gözler, her türlü dış etkiye karşı savunmasız kalacaklardı.
Kirpikler: Estetik bir koruma
Göz kapağının sınırından çıkan kirpikler toz veya yabancı bir madde göze temas ettiğinde refleks olarak gözü korurlar.
Kirpikler düzgün, yumuşak ve yukarı doğru hafifçe kıvrıktırlar. Bu şekil, estetik olmanın yanı sıra son derece kullanışlıdır. Zeis adlı bezlerin salgıladıkları yağlı bir salgı ile kirpikler yağlanır, kavisli elastik bir yapı kazanırlar. Eğer bu detay var olmasaydı, kirpikler son derece sert olacak, her göz kırpmada yoğun rahatsızlık veren bir karışma ve takılma hissedilecekti.
Bilim adamlarının taklit ettikleri gözyaşı
Günümüzde bilim adamları doğadaki malzemelerin ya da canlıların yapısını incelemekte ve bunları çalışmalarında örnek olarak kullanmaktadırlar. Doğada bulunan materyallerin sağlamlık, hafiflik, esneklik gibi özellikleri veya sahip oldukları kimyasal özellikler bilim adamlarını bu materyallerin yapısını örnek almaya yöneltmiştir. Yalnızca “sıradan bir tuzlu su” sanılan gözyaşı da bu malzemelerden biridir. Nitekim gözyaşı son derece özel bir sıvıdır. En önemli görevlerinden biri de gözü mikroplara karşı korumaktır. İçinde bulunan “lizozim” enzimi birçok bakteri türünü parçalayabilme ve mikrop öldürme özelliğine sahiptir. Lizozim sayesinde göz, enfeksiyonlardan korunur. Ne var ki bu madde, binaları mikroplardan temizlemek için kullanılan kuvvetli dezenfektanların içeriğindeki maddelerden bile daha etkilidir. Peki böylesine güçlü bir dezenfektan, göz gibi hassas bir organa nasıl hiçbir zarar vermemekte, aksine göze mükemmel bir koruma sağlamaktadır?
Bu da, Allah’ın (C.C) üstün yaratışındaki mükemmel bir ayrıntıdır. Açıkça fark edilebileceği gibi, gözyaşı gözün kimyasal yapısına en uygun şekilde yaratılmıştır. Yaratılışın her noktasında mevcut olan muhteşem uyum, gözyaşında da görülmektedir.
.
Kaynak: Elif Kıral, Zafer Derg., Nisan 2007, sayı: 364.