Prof. Dr. Nusret Çam
Muhammed (as) Medine’ye hicret ettikten sonra yedi ay kadar Ebu Eyyub el-Ensari’nin evinde kaldı. Daha sonra kendisi ve muhacirler için bir arsa satın alarak burada eski Medine evleri tipinde bir ev ile bir mescit yaptırdı. Hicretin ilk aylarında başlayıp 7 ay süren bu inşaatta Muhammed (as) da sade bir vatandaş gibi çalıştı. Tarihi kaynaklardan öğrendiğimize göre 100 x 100 zira (arşın) ebadındaki bir alan dört taraftan duvarla çevrilmişti. Bir arşın yaklaşık 52 cm olarak kabul edildiğine göre, bu duvarın çerçevelediği alan 52 x 52 metrelik alana karşılık gelmektedir. İhata duvarının yüksekliği 7’dır.
Kıble’nin henüz Kudüs olduğu zamanlarda içeriye doğru, batı ve güney duvarlarından açılan birer kapı ile girilmekteydi. Kıble Kudüs iken, ortadaki üstü açık geniş bir avlunun kuzey duvarı boyunca kapalı bir kısım yapılmıştı. Bu kapalı kısım (zula), çift sıralı hurma ağacının gövdeleri üzerine oturan hurma dal ve yapraklarının toprakla kaplanması ile elde edilmişti. Güney duvarı boyunca yine aynı malzemeden aynı teknikle yapılmış olan bir revak veya gölgelik (suffe) bulunmaktaydı. Suffe namaz dışındaki vakitlerde medrese vazifesini görmekteydi. Kıble henüz Kudüs iken, kuzeydeki kapalı kısım asıl ibadet mahalli olarak kullanılıyor, güneydeki daha küçük yer ise, eğitim öğretim ve bazen 400’ü bulan suffe ehlinin ibadeti ve barınması için hizmet veriyordu. Avlunun ortasında bir kuyu, doğusunda ise Peygambere ait hücreler yer alıyordu (Avlunun ortasındaki kuyu, daha sonraki camilerin şadırvanlarına ilham kaynağı olmuştur). Bu odaların sayısı ilk başta iki iken, daha sonra dokuza çıkmıştır. Bu ilk mescidde mihrap ve minare bulunmamaktaydı. Kıbleyi belirtmek için kıble duvarına bir taş veya işaret konuluyor, ezan da mescidin damında okunuyordu. İslam’da bunlar daha sonra ortaya çıkmıştır. Yine Mescid-i Nebevi’de kadınlar için ayrı bir bölüm (mahfil) de mevcut değildi. Çeşitli hadislerden anladığımıza göre kadınlar erkeklerin arkasında bir yerde saf tutuyorlar, namaz biter bitmez de erkeklerden önce mescidi terk ediyorlardı (Hicretin 256. senesinde Mekke valisi, sütunlara ip gerdirerek kadınlara ait yeri erkeklerinkinden ayırmıştı (J. Pedersen, “Mescid”, İslam Ansiklopedisi, VIII, İstanbul, s. 16). Kıble 624 yılında Kudüs’ten Mekke’ye çevrilince, Mescid-i Nebevi’nin planında da değişiklik yapıldı. Buna göre doğudaki Babu’l-Cibril ve batıdaki Batu’l-Atika adını taşıyan kapılara dokunulmadığı halde, güneydeki Babu’s-Selam iptal edilerek kuzeyde yeni açılan kapıya aynı isim verilmiştir (Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 5. bsk., İstanbul 1991, s. 1058). Asıl ibadet mekanı olan harim, kuzeyden güneye alındı, suffe ise güneyden kuzeye nakledildi. Bu yeni plana göre harim, güneyde iki sıra halinde yerleştirilen hurma kütükleri üzerine uzatılan hurma dallarının toprakla kapatılmasıyla elde edilen bir dam ile örtülmüştü. Tavan, bir insanın elinin yeteceği kadar basıktı. İlk zamanlarda camide yere ince kum döşenmişti. Hasır veya kilim gibi yaygılar daha sonra konulmuştur. Rasulullah hutbeyi ilk zamanlar ayakta bir asaya yaslanarak okuyordu. Müslümanlar onun yorulmaması için bir kürsü yaptırdılar. Bakuk veya Bakum adındaki zimmi bir kölenin ılgın ağacından yaptığı bu ilk minber üç basamaklıydı. Muhammed (as) minberin üçüncü basamağına çıkarak hutbesini okuyordu… İslam peygamberi onu Cuma hutbelerinde bir minber, başka zamanlarda ise yabancı elçileri kabul ettiği bir taht olarak kullanıyordu.
Bütün araştırmacılar, nebimizin evinin mescidin doğusunda, kapısı mescidin avlusuna açılan odalardan ibaret olduğunda ittifak halindedirler. Bu odaların sayısı iki tane olup doğu duvarının en güney ucunda yan yana sıralanmaktaydı. Nebimizin ailesi zamanla genişleyince odaların sayısında da artış oldu ve dokuzu buldu. Eni ve boyu dörder arşın olan bu odalar yine doğu duvarı boyunca kuzeye doğru yan yana yerleştirildi. Bunların hepsi de avlunun dışına sokağa doğru çıkıntı yapmaktaydı. Ağaç bulunmadığı için evin kapı açıklığı kilim veya kumaş perde ile kapatılıyordu. Bu odalardan en güneydeki Aişe Valide’ye ait olduğu ve Peygamberimiz vefat edince buraya defnedildiği bilinmektedir ki burası şimdi Kubbetü’l-Hadra’nın bulunduğu yerdir.
em cami, hem de Peygamberimizin evi için ortak bir açık alan olan avlu, yalnızca namaz vaktini bekleme yeri olarak değil, daha birçok maksatlarla kullanılıyordu. Peygamber, “Kubbetü’t-Türki” denilen bir çadır kurdurarak bu avluda itikafa çekilmişti. Misafirler ve kimsesizler çadırlarını bu avluda kurarak günlerini geçirmiş, Habeşistan’dan gelen savaşçılar savaş oyunlarını yine burada oynamış Muhammed (as) ve hanımı Ayşe Valide onları buraya açılan evlerinin kapısından seyretmişti. Muhammed’in (as) Medine’de yaptırdığı bu eserin plan ve mimarisinin özellikle de evlerin kapılarının tahta kapı kanatlarıyla değil de perdeyle kapatıldığının bilinmesi, birçok ayet ve hadisin manasının daha iyi anlaşılmasında, bunlardan fıkhi hükümlerin çıkarılmasında ışık tutması bakımından da önemlidir. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse en başta “Peygamber’in hanımlarından bir şey isteyecek olursanız, perdenin arkasından isteyiniz” şeklindeki (Ahzab 53) ayeti zikretmek gerekir. Burada anılan perde, kapıda asılan perde olup, Müslümanlara Peygamber’in hanımlarına ait odalara girmemeleri söylenmektedir. Yoksa bu ayetle, Peygamber’in hanımlarının perde arkasında bir bölümde yaşadığını anlamamak gerekmektedir. Zaten Aişe Valide ve diğer Müslüman kadınların savaşa katılmaları da onların sosyal hayatta yerlerini aldıklarını göstermektedir. Planda da görüleceği gibi, Ayşe Valide’mizin odasının kapısının doğrudan doğruya mescidin ibadet mahalline açılıyor olması, bu perdeleri aynı zamanda mescidin bir parçası haline sokmaktadır. Bu caminin yüklendiği hastane, kışla, misafirhane, hapishane gibi görevler için İslam mimarisinin sonraki dönemlerinde ayrı ayrı binalar yapılmıştır. Muhammed’in (as) vefatından sonra bu mescid hicri 17. yılında Halife Ömer, hicri 26. yılında ise Halife Osman tarafından kuzeye ve batıya doğru genişletildi. Caminin bu devirdeki ebadı 150 x 150 arşına (yaklaşık 80-80 metreye) ulaştı. Daha sonra Emeviler bu eseri tamamen yıktırarak yerine yeni bir cami yaptırdı. Eser değişik devirlerde 13 defa daha genişletilerek günümüze yalnızca hatırasıyla gelebildi.
Kaynak: Nusret Çam, İslamda Sanat Sanatta İslam, 164-173.
1 Comment
s.a muhterem hocam, bir kaç sorum olacak;
s1- Bu plan Creswell’in çizdiği bir plan mı?
s.2- Plan da suffe kısmı tek tarafta mevcut olarak gösterilmiş. bazı planlarda iki tarafta da suffe için kapalı bir alan gösteriliyor. hangisi dogru sizce?
s3-bu planda 3 kapı gösterilmiş. 2. Hucreden veya 5. Hucreden sonra Cibril kapısı, üst kısımda da Babu’n Nisa olarak 4. kapı da olması lazım diyenler, bu yönde çizilmiş planlar mevcut.
s4-bu planda Bayanların namaz kıldığı kısım gösterilmemiş. Halbuki bayanların mescide geldiği biliniyor (örn. Hz Ömer hutbe verirken ayağa kalkıp ona ayeti kerimeyi hatırlatan bir kadın olayı vb.).
Muhammed Hamidullah hocanın Gürbüz Azak’a çizdirdiği planda Bayanlar mescidi olarak bir bölüm gösterilmiş.(Yılmaz can İslamın 3 kautsal mabedi, s.172)
Sizin bu konularda görüş ve tavsiyeleriniz neler,
Çok teşekkür ederim
fettah