Tarikat-ı Muhammediye.
Prof. Dr. Zeki Bayraktar.
Bizim bir mürşidimiz var. Ama bizim mürşidimiz –diğer mürşidler gibi– olağanüstü özelliklere sahip değil. Tıpkı bizim gibi bir beşer (Kehf suresi [18] 110. ayet). Bizim gibi yemek yer, bizim gibi çarşı pazar dolaşır (Furkan [25] 7). Gaybı bilmez (Enam [6] 50). İnsanların kalbini okuyamaz (Tevbe [9] 101). Ahirette bize torpil yapamaz. Bizi azap meleklerinin elinden kurtaramaz (Araf [7] 188).
Hatta ahirette bize ve kendisine ne yapılacağını bile bilmez (Ahkaf [46] 9). Ölülere işittiremez, kabirdekilerle sohbet edemez (Rum [30] 92). Eceli gelince ölümünü erteleyemez (Zümer [39] 30). Yani Azraili geri gönderemez. Kimseyi çarpamaz (Cinn [72] 21). Allah’ın dilemesi dışında bize de kendisine de bir fayda sağlayamaz (Araf [7] 188). Değil bize geleni, kendisine gelen zararı bile savamaz (Cinn [72] 21). Havada uçamaz, denizde yürüyemez, aynı anda birkaç yerde görünemez, ölüleri diriltemez. Bizim mürşidimizin böyle mucizeleri kerametleri yoktur (Isra [17] 59).
Silsilesi, İsa, Musa, İbrahim as gibi Nebilerden Adem aleyhisselama kadar uzanır ama Allah’tan başka –gavs, kutub vs gibi– sığınacağı kimsesi yoktur (Cinn [72] 22). Darda kalınca da normalde de yalnızca Allah’tan yardım ister (Fatiha [1] 3). Çünkü başka yardım isteyecek kimsesi yoktur. Üstelik –diğer mürşidler gibi– günahsız! değildir. Öyle ya da böyle bazı günahları olmuş ve bunlar için Allah’tan af dilenmiştir (Mu’min [40] 55). Bu günahlarının affedilmesi için –araya koyabileceği– kimsesi de yoktur. Bu yüzden direkt ve yalnızca Allah’tan af dilenmiştir (Fussilet [41] 6). Yani bizim mürşidimiz diğerleri gibi değildir.
Oldukça mütevazıdır (Furkan [25] 63). Bize efendilik taslamaz. O, bizim sıkıntıya düşmemizi istemez. Bize karşı çok merhametli ve yumuşak huyludur (Ali İmran [3] 159). Her sorunumuzu ona götürebiliriz. Erkek veya kadın dileyen herkes onunla görüşebilir, hatta tartışabilir bile (Mücadele [58] 1).
O, –Allah’ın hüküm koymadığı hususlarda– arkadaşlarıyla istişare eder ve de çoğunluğun kararına uyar (Ali İmran [3] 159). Yani ‘benim dediğimi yapmak zorundasınız’ demez. Onun ‘ğassalin [ölü yıkayıcısının] önündeki meyyit [ölü] gibi ona teslim olacaksınız’ diye telkinlerde bulunan müritleri de yoktur. Konuşmaları kapalı ve gizemli değildir. Herkesin anlayabileceği şekilde ve apaçıktır (Ankebut [29] 50).
Arkadaşlarını evinde ağırlar (Ahzab [33] 53). Onlara ikramda bulunur. Rahatsız olduğu halde, ikramdan sonra koyu sohbete dalarak gereğinden fazla kalan arkadaşlarını ikaz edemeyecek kadar naiftir. Misafirlerine ‘efendi hazretleri artık istirahata çekilecek, buyurun’ diyerek kapıyı gösterecek ‘adamları’ da yoktur. Dolayısıyla bizler de bu olanları –o akşam mübarek evlerinde şöyle şöyle haller zuhur etti diyerek anlatan müritlerinden değil– Allah’tan öğreniriz (Ahzab [33] 53). İşte bizim mürşidimiz böyle bir beşerdir.
Onun türlü türlü mucizeleri yoktur (İsra [17] 53). Ama onun öyle bir kitabı vardır ki, o kitabı onu âlemlere rahmet yapmıştır (Enbiya [21] 107). Kur’an onun yegane ve en büyük mucizesidir (Ankebut [29] 50), mürşidimiz Muhammed as da bu Kur’an’ı bize getiren Elçidir; Allah’ın kulu (İsra [17] 1) ve Nebi-Rasul Muhammed (Ahzab [33] 40). O, Kur’an’ı Allah’tan alıp bize tebliğ edendir (Maide [5] 92). Bizi Kur’an ile uyaran (En’am [6] 19), Kur’an ile hüküm veren (Nisa [4] 105), aramızdaki ihtilafları Kur’an ile çözen (Nahl [16] 64) ve insanlığı Kur’an ile karanlıklardan aydınlığa çıkarandır (İbrahim [14] 2). O, –başka bir şeye değil– yalnızca Kur’an’a uydu (En’am [6] 50, Araf [7] 203). Çünkü O, Kur’an’dan başka bir kitap bilmiyordu (Şura [42] 52). Onun bütün bilgi (ders) kaynağı Kur’an’dı (En’am [6] 105). O, bize öğrettiği her şeyi Kur’an ile öğretti (Bakara [2] 151). Bize ders/vird/zikir olarak sadece Kur’an’ı öğütledi. Çünkü kendisi için de bizim için de yegâne öğüt/zikir –ahirette hepimizin hesaba çekileceği tek kitap olan– Kur’an’dı;
“Sen, sana vahyedilen (Kur’an’a) sımsıkı sarıl. Çünkü sen doğru yol (sırat-ı müstakim) üzerindesin. Ve şüphesiz ki o (sana vahyedilen Kur’an) hem senin için hem de kavmin için bir öğüttür. Ve hepiniz ileride ondan sorumlu tutulacaksınız.” (Zuhruf [43] 44).
İşte Rabbimizin ‘sırat-ı mustakim’ dediği ‘Tarikat-ı Muhammediye’ budur…