Rumeysa Çamdereli: Hayalim, Enstrümantal Bir Albüm Çıkarmak!
Bir akşam Fatih’ten kalktık Üsküdar’a gittik. Kafe Demlik’te elektrogitarıyla bestelerini icra eden genç kızı dinleyecektik. Tam bir müzik ziyafetiyle akşamın sonuna geldiğimizde Rumeysa Çamdereli’yi daha yakından tanımak ve tanıtmak kararını almıştık bile. Sizlere kendisiyle yaptığımız keyifli söyleşiyi sunuyoruz…
1989 Diyarbakır doğumluyum. 1,5 sene önce Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği’nden mezun oldum. 11-12 yıllık müzik çalışmaları geçmişim var. 4 yıldır da profesyonel olarak yapmaya karar verdim. İngilizce bilmenin avantajından yararlanarak çeviri yapıyorum. Evliyim ve bir bebek bekliyorum.
Müziğe çocukluğunuzdan beri ilginiz vardı ama neden bilgisayar mühendisliği? 4. sınıfta aldım ilk gitarımı. Kursa gittim. Hayatımda hep müzik vardı ama üniversiteye gelene kadar; başörtüsü muhabbetinden dolayı benim kesin Boğaziçi Üniversitesi’ne gitmem gerekiyordu. Konservatuara gitsem başımı açacaktım. En azından başımı örteyim ve bir yere gidebileyim dedim, nereye gidebilirim, Boğaziçi Üniversitesinde en azından sosyal faaliyetler, kulüpler var. Folklor kulübünde Kabataş Erkek Lisesi üst kuşağımdan bir abim vardı; bana “Folklor kulübüne gel burada gitar topluluğu var” dedi. “Ben de başımı açmayacaksam ve müzik yapabileceksem Boğaziçi’ne giderim” dedim. Aslında Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği tercihimin tek nedeni müzikti. O zamandan da bunu biliyordum. Sadece bunu kendime itiraf etmem zaman aldı. Çünkü bir de puanım iyiyken daha düşük bir yere gitmeme ailem izin vermeyecekti. Bilgisayar mühendisliğini kenardan kenardan götürürüm diye düşünüyordum. Sonra herkes gibi bir işe girerim, paramı kazanırım bir yandan da müziği hobi olarak yaparım düşüncesindeydim. Ama bu kadar mesai harcadığım, bu kadar beni mutlu eden bir şeyi sadece hobi olarak yapamazdım. Özellikle okulun dördüncü senesinde 2. sınıf seviyesindeydim, zaten okul 8 sene sürdü. Onun yüzde sekseninde de müzikle uğraştım. Bir şekilde de dersleri geçtim şu an 2.01 ortalamayla mezun oldum, hiçbir fikrim yok bilgisayar mühendisliği ile ilgili. (Gülüyor)
Peki Boğaziçi’ndeki kulüp faaliyeti dışında başka bir yerden müzik eğitimi aldınız mı? Armoni ve temel müzik eğitimini kulüpte BGST diye bir yapı var mezunların oluşturduğu Kardeş Türküleri çıkaran. Oradan gelen bir gelenek var; kulübe gelen bir insan sıfırdan bile başlasa temel müzik bilgisini alır, armoni bilgisini alır, ben de çok meraklı ve istekli olduğum için biraz da çırpınarak şu an mesela konservatuar mezunu biriyle karşılıklı oturup müzik üzerinden seviyemi karşılaştırabilirim. Belki işte biraz daha az sanat tarihi biliyorumdur.
Müzisyenler içinde model aldığınız biri var mı? Ben çok uzun süreyi onun arayışı içinde geçirdim. Akın Eldes diye bir abi var tanıdığım ve tanımaktan çok mutlu olduğum. Onun yaptığı müziği çok seviyorum. Birlikte iki ay çalışma olanağım da oldu. Tur rehberliğinden para kazanıp bir yandan müzik yapan hiç kimseye tamahı olmayan biri. O yüzden de onu örnek alıyorum. Piyasaya girmiyor, atıyorum Bengü’nün arkasında çalmıyor. Yaptığı şeyi asla piyasalaştırmıyor.
izin besteleriniz de var. Bestelerinizi yalnızca Kafe Demlik’te mi çalıyorsunuz? Evet. Kafe Demlik’te çalıyorum.
Bestelerinizle ilgili başka projeleriniz de var mı? Hayalim buradan bir beste albümü çıkarmak. Enstrümantal müziğin can çekiştiği bir piyasada nasıl olur bilmiyorum ama enstrümantal bir albüm çıkarmak hayalim aslında. Kardeş Türkülerin son açık hava konserinde benim bestelerimden birine söz yazarak şarkıyı sahneledik 6000 kişiye. Güzel bir histi. Benim için çok büyük bir heyecandı. Hangi besteniz? Kayıtlarda “Dibinde” adıyla yer alan bestem.
Başörtülüsünüz ve elektrogitar çalıyorsunuz, Kafe Demlik’te sahne alıyorsunuz? Gelen tepkiler nasıl? Şu an değişti aslında. 2007’de başıma gelen bir olay var. Hürriyet gazetesinde o zaman “Boğaziçi’nde tuhaf şov” başlığıyla haber yapıldı. O haber bizim folklor kulübünün gösterisine dairdi. Orada sahnede başörtülü birini görünce flaşlar filan patladı. Ben çıkmadan önce gazetecilerin geldiğini duyduğumda arkadaşlarımı uyarmıştım. Onlar da “Hayır, biz ayrımcılık yapamayız sahneye çıkan insanlar arasında” dediler. Ve sahneye çıktım, olay oldu gerçekten. Ve birdenbire “tuhaf” etiketi aldı etkinliğiniz. Evet tuhaf bir türbanlı gitarist haberi! 2007’de bu şekilde Hürriyet ve Takvim’de manşet oldu. O aralar hem de kendi camiamızdan insanların “O provokatör konuşmayın onunla” diyen insanların olduğunu duydum. Tam tersine, rektör benim yanımda daha çok durdu. Hatta okula da soruşturma açılmıştı. 18 yaşındaydım o zaman ve benim için önemli bir dönüm noktası oldu. Şimdi kendi müziğimi yapıyorum Rumeysa Çamdereli deyince insanların ulaşabilecekleri müzikler var ve sadece bu müzikleri dinlemeye gelenler var. Şimdi bu rahatlıkla konuşabiliyorum kendim hakkında.
Bu noktada şunu sormak istiyorum: Öne çıkarttığınız herhangi bir kimlik var mı? Sanırım bu biraz dönemsel olarak değişiyor. İnsanın politik motivasyonları da etkiliyor meseleyi. Üniversiteye başladığım zamanlarda İslamcı olarak kendimi çok net bir şekilde tanımlıyordum. Hâlâ kendime İslamcı dediğimde kötü bir şey dediğimi düşünmüyorum ama şu an kendimi İslamcıyım diye ortaya atmam mesela. Sonrasında özgürlük hareketleri, kültürel çoğulculuk , kültürlerin bir arada yaşayabilmesi meselesinde aslında bir bütün olarak var olmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu anladım. Özgürlükçüyüm demedim hiçbir zaman ama Müslüman kimliğimle bu özgürlükleri savunmanın üzerinden hareket etmeye çalıştım. Son dönemde kadın meselesiyle özellikle ilgileniyorum. 4-5 senedir de kendime feminist diyorum zaten. Şu an yaptığım bütün işler kadın meselesine dair. Kadın meselesinin tam içinde ve ortasında olarak bir aktivizm yürütmek bana çok daha yapıcı geldi.
Buradan Reçel blogdaki yazılarınıza gelelim. Her şeyden önce Reçel’deki diğer yazılar gibi sizin yazılarınız da önce başlıklarıyla merak uyandırıyor. Mesela Çok Sekülerim Keşke Ölsem ve “Ayakları Üstünde Durmama” Hakkı gibi. Biz ilk başta blogda hangi konularda yazabiliriz diye beyin fırtınası yaptık. Kadınların hikâyeleri hiç dinlenmemiş senelerdir. Farklı kadınlık hikayeleri mesela ana akım kadınlık hikayeleri çok dinleniyor şimdi. Mesele ana akım kadın işine giden, çalışan, ayakları üzerinde duran evine para getiren kadın. “Ayakları Üstünde Durmama” Hakkı yazımda tam bu noktada feminizan bir şey yaptığımı düşünüyorum. Bir kadınlık hikâyesini en içten şekilde, ara duvarlar olmadan verebilmek, bana çok değerli geliyor. Kendi adıma da hem benim için rahatlatıcı ve güçlendirici hem benim gibi olan kadınlara ulaşma olanağı benim için. Çok güzel yorumlar geldi mesela metne. Çok heyecan verici bir şeydi bu.
Bu dönemde geçmişin aksine kadının iş hayatına atılması yönünde bir baskı mı var sizce? Kesinlikle. Ben mühendis diploması olan bir insan olarak zorlandım o süreçte. Tersinden bir durum var. Evin dışına çıkmayı tercih etmeyen bir insan olmak büyük bir ayrımcılığa sebep oluyor . İlk önce kendi kendine. İlk baskı kendine oluyor. Ben mühendis olarak çalışsaydım bir “mortgage” a girmiş, araba taksiti yapmış, daha önce çocuk sahibi olmuş olmak gibi gibi hayat tempomuzda başka bir şey olacaktı ama şu an benim için bunlar bir eksiklik değil. Yani atıyorum ayın sonunda 20 lirayla kalıp eşimle 10’ar lira olarak bölüşüp, o şekilde evden ayrılmak veya o şekilde kalmak da bir problem değil. Şöyle bir vurgu var herkes çok paralar kazanıp iyi evlerde yaşamalı ve çok daha iyi şartlarda olmalı ve bunun da tek maaşla olamayacağını herkes bilir. İş dünyasında mühendislerin mesaisi 9- 5 de değil 9-9 hatta 9-12 .Yani gece onunla uyuyup sabaha tekrar onunla uyanmak. Ben 20 gün staj yaptım. Orada bitti benim için mühendislik. Akşam eve ölü gibi gidiyorlar, bir tane dizi izlerken yarısında uyuyakalıyorlar, sonra sabaha tekrar. Peki neye katıyorlar bunu? Ne yapıyorlar bunun sonucunda? İşte kredi kartının bilmem ne çipinin yazılımını yapıyorlar. Dünyaya hiçbir katkısı olmayan bir şey. Ben bunun bir parçası olmak istemediğimi düşünüyorum. Yapanlara saygım sonsuz. Bazen insanlar tercihsiz de kalabilir. Ben şu an bunu yaşayabileceğim bir insanla evliyim. Ya da bir şeylere katkı sunduğunu düşünen insanlar da olabilir ki gerçekten çok önemli mühendislik işleri var; mesela Google gibi bir şeyin varlığı dünyayı değiştiriyor. Bunun için uğraşan insanlar olmalı ama ben bunlardan biri olamazdım. O yüzden müzikle ilgilenmeye karar verdim.
Kaynak: Necla Saydam, kadinnews.com, http://recel-blog.com/afedersiniz-muzisyen/